Hisarönü Körfezi

Bu yılın Eylül seferini, geçen yıl kendi kiraladığımız teknede canlarını çıkardığımız, sözde hiç bir şeye ellerini sürmeyecekken, kendilerini zincir çekme, kayalık iteleme gibi bilumum miçoluk külfetine bulaşmış bulan Berna ve Gökhan arkadaşlarımızın isteği doğrultusunda planlayalım dedik ve kaptanıyla, miçosuyla adam gibi bir gulet aramaya başladık.

Tekne aramaya başladığımızda Bernanın Palamut Bükü'nden bir arkadaşı vasıtasıyla Anitta ve ekibiyle tanıştık. Anitta, film yıldızı bir tekne. 19.2 metre boyunda çok şık tasarımlı bir ahşap yelkenli. Zülfü Livaneli'nin yönetmenliğini yaptığı 'Mutluluk' adlı filmde kullanılmış. Tekneye ilk bindiğimizde Özgü Namal'ın kaldığı kamara için yazı tura attık mesela, ama maalesef bana çıkmadı :) Şaka şaka, yok öyle bir şey. Herneyse filmde gögür gürmez aşık olduğum bir teknede olacaktık ki, tatilin en keyifli kısmı o olacağa benzerdi.

Planımız tekneye Turgutreis'ten binmek, Knidos burnundan Hisarönü körfezine inip, tekrar geri dönmek ve bunu bir hafta sürede tamamlamaktı. Bu arada Salı günü tekneden iki kişi inecek ve İstanbul'a geri dönecekti.


1. Gün Çatalada - Mersincik


Cumartesi öğlen hazırlıkları tamamlayıp tekneye bindik. Geçen yılki 39 feet teknemiz üzerine, 19 metre bize yayla havası verdi. Teknede olmadık olmadık şeyler, yok buz makinesi, yok bulaşık makinesi... Bir şımardık, bir şımardık.

Öglen yaklaştığından kaptan yemek için yakın bir mesafedeki Çatal adaya uğrayıp, yüzme ve yemek molası verme teklifinde bulundu. Çatal adadan aklımda kalan bir şey var, inanılmaz tuzlu bir suyu var. Bir hafta önce Karadeniz'e girdiğimden mi öyle hissediyorum acaba derken, Andy de aynı şeyi söyleyince ikna oldum. Çatal ada sonrası da bir kaç saatlik bir seyirle Datça yarımadasının kuzey kısmında burna yakın bir yerde kalan Mersincik koyuna girdik.

Bu arada teknede, hayatında ilk defa gecelemeli tekne yolculuğuna gelen bir arkadaşımız var. Ona tekne yaşamını özendirmeye yönelik telkinler, denizle ilgili bilgiler veriyoruz, lakin sabah kahvaltıyı arılar bir basıveriyor, biz 'ehm, şey.. evet. böyle zorluklar da var tabii' deyip durumu idare etmeye çalışıyoruz. Neyse ki şerbetli miydi neydi, kendisini ne deniz tuttu, ne arı soktu, ne de Bencik'te köpek balığı ısırdı. Hatta sallantının hoşuna bile gittiğini söyledi. Öte yandan ay ışığında denize girme aşamasını bir sonraki tekne tatiline bıraktı. Yalnız hakkını yemeyelim, köpek balıklı olduğu söylenen Bencik koyunda denize girme cesaretini göstererek kendini fazlasıyla ispat etti. :)


2. Gün Knidos - Kargı Koyu

Ertesi gün tehlikeli sularıyla Knidos burnunu dolaştık. Hemen burunda kayalıklara yaslanmış bir batığa eşlik eden kaba dalgalar, küçük boyutta bir tekneyle burnu dolaşmanın güçlüğü hakkında ipucu verir gibiydi. Neyse ki hava çok sert değildi ve burnu geçip koya girince sakin sulara ulaştık. Knidos burnunda alargada durmuş tekneler arasında yer bulmak oldukça güç oldu. Arka saflardan birinde demir saldık ve yemek hazırlanana kadar kıyıya çıkıp dolaşalım istedik. Malum Knidos, antik şehir kalıntılarıyla da ilginç bir mekan. Bota atlayıp bir kaç seferle ekibi kıyıya çıkardık. Biraz dolaşıp, köy çocuklarının okul harçlığı niyetine sattıkları kaktüs bitkisinden yedikten sonra dönmeye niyet ettik ki, dört amatör denizci kaptan olarak bir botu çalıştıramadık. 'Belli ki motoru boğduk' deyip bir çay içip geldiysek de, sonuç değişmedi. Bir ara çalışır gibi oldu, epeyce çalıştı, tam insanlar binmeye yeltendiğinde yine stop etti.

Kaptanları aradık, bize durdurma düğmesinden, ucundaki ipten vs bahsederken, ya elim bir yerlere değdi, ya da ne olduysa oldu, Andy'de o ara tesadüfen denemelerine devam ediyordu belli ki, hoop çalışıverdi.

Şu dingi prosedürünü hala çözebilmiş değilim. Bir gün internetten bir dingi motoru el kitabı indirip, baştan sona okuyacağım, bu böyle olmayacak. İşin kötüsü bu sefer yanımıza kürek de almamışız. Motor yarıyolda duruverse akıntı nereye götürecek allah bilir.

Herneyse tekneye döndük, yemeğimizi yedik ve Knidos'un kalabalığından uzaklaştık.

Kargı koyuna gitmeden önce Berna arkadaşımızın Palamut Bükündeki arkadaşının şirin işlemesinde birşeyler içtik ve geceleme için Kargı koyuna girdik. Kargı koyunda ilkin alarga'da kalalım dediysek de, sonrasında kıçtan kara olduk. Balık sevdalısı arkadaşlarımız balık için kıçtan kara daha iyi olur dediler. Ben de aslına bakarsanız o gün öğrendim. Öte yandan fotoğraf için de iskele en iyisi, tepsi gibi bir ay ya da sabahın ilk ışıklarını tekneden çekmek imkansız. Dedim ya sesimi çıkaramıyorum, bu sene söz hakkı geçen yıl eziyet çekenlerde.
Bu arada ben de ara ara balık tutuyorum, yalnız sürekli ispari yuvalarına denk geliyor, yavru tutup tutup denize atıyorum. Kitabımı evde unutmuş, tekneye yetişme yolunda idareten bir kitap almışım, pek açmamış. Tadım pek yok. Neyse ki koy nefis. Sabah erken kalkıyorum, ve sabahın ilk ışıklarıyla yandaki fotoyu çekiyorum.


3. Gün Çiftlik Koyu - Bencik

Ertesi gün öğleni Çiftlik adında, kıyılarında Aktur sitesinin kurulu olduğu koyda geçirdikten sonra, gezimizin en nefis noktalarından birine Bencik koyuna geldik. Soldaki fotoğraf sabah balığa yollanan küçük bir kayık. Bencik Datça yarımadasının en dar kara bölümü. Gökova körfezi Bencik'in 900 metre kadar ötesinde ve tam aradan Datça Marmaris yolu geçiyor. Eski çağlarda bölgede yaşayanlar Pers salıdırısından korunmak için bu dar kara parçasını kırıp yarımadayı adaya çevirmek istemişlerse de olmamış. Kayalıklar fırlayıp fırlayıp ölümlere neden olmuş. Demek ki Zeus öyle istemiyor demiş bırakmışlar. Bugünlerde denizi artırmaya çalışmak şöyle dursun, denizi doldurup doldurup inşaat yapan bir nesil var, ama kimsenin başına birşey geldiği yok. Zeus artık yok, ondan mıdır? Yoksa bugünün tanrısı artık umursamıyor mu? İçine mi atıyor? Bilemiyorum.

Koyun bir özelliği var. Daha çok kışın görülmekle birlikte, sıcak su akıntıları nedeniyle köpek balıkları için yavrulama alanı olduğu biliniyor. Tabii ki herhangi bir tehlike söz konusu değil. Lakin söylenene göre koyda tek bir tekne demirlemiş olsun, bir tane bile görmek imkansız olurmuş.

Bencik'in suyu biraz bulanıkça ama kirliliğinden değil. Suyun yapısından belki ve muhtemelen de etrafın inanılmaz yeşil bir bitki örtüsüyle kaplı oluşundan. Öyle ya da böyle, şu ana kadar ki yelken deneyimimde gördüğüm en güzel koylardan biri.
Devam edecek...
Osman

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göcek,Ekincik,Çiftlik,Kumlubük,Turunç Pınarı

Acemi Kaptanın Göcek Anıları - Eylül 2008