Mordoğan ve Karaburun

Geçen yıl gelip de tadına doyamadığımız Mordoğan'da balık tatilini bu yıl aynı tarihlerde, 19 Mayıs'ta tekrarladık. Ekibimiz, otelimiz, hatta kaldığımız odalar dahi aynı idi. Cem Kaptan'ın, artık kabininde tuvalet bulunan revizyonlu Han&Han isimli teknesiyle üç yarım gün balığa çıkıp, geçen yılkı gibi sülünezlerle balık tuttuk.

Sülünez, balık yemi olarak kullanılan, orta parmak büyüklüğünde ve şeklinde, iki sert kabuk arasına şıkışmış, dokununca kasılarak kendini sımsıkı kapatan yumuşak dokulu bir hayvan. Canlı yem adı altında alınıyor ve balığa öyle çıkılıyor. Sülünezleri açmak için önce iki kabuk arasında bıcak ile bir çizgi çekilerek işe başlanıyor, sonra bir kabuk ayrılıp, diğerinin içersindeki yumuşak dokuyu çıkarmak gerekiyor. Sonra da bu dokuyu kuşbaşı usulü doğrayıp iğnelere takmak.


Fotoğraflar sabah balığa çıkmadan önce. Bulutlu bir hava ve yapay ışığın doğalla birleşmeye başladığı, sabahın en sevdiğim lacivert-kızıl saatleri.

Geçen yılkı balıklardan farklı olarak bu yıl sırtı atarak bir adet Zargana, bir de Melanur yakaladık. Onun dışında gelenler bolca kupez ve mercan, birkaç istavrit ( fakat istavrit olduklarına inanmak zor, istavrit için çok büyükler ), karagöz ve bazı diğer balıklardı.


Bu gidişimizde farklı olarak araç da kiralayalım ve yarımadanın kalanını gezelim istedik. Balıktan arta kalan vakitlerde Karaburun tarafına yollandık. Karaburun yeni iskeledeki deniz, içersinde yerleşim olmasına rağmen hayatımda gördüğüm en pırıl pırıl kalmış koy. Bomboş koylar temizliğinde. Yarımdadanın etrafını dolaştıkça zaman zaman cep telefonlarının ne Türk ne Yunan şebeke bulabildiği, cep çekmeyen nadide kara parçaları var. Sıklıkla terk edilmiş Rum köylerine rastlanıyor, evler yarı yarıya yıkık. Yaşam olan köylerde ise taş evler ile badanalı evler karışık. Biz Türkler taştan çok sıva badana seviyoruz, orası aşikar.

Karaburun merkezde sevimli mavi masaları ve beyaza boyalı ahşap sandalyeleri olan ağaç altı bir çay bahçesinde soluklandık. Yan masamızdaki dört yaşlı amcaya birşeyler sorduk, onlar da bilgilerince anlattılar. Biz ayrılıyorken de ayağa kalkıp bizi mahcup etmeyi ihmal etmediler.

Neden saflık ve insanlık için büyük şehirlerin bu kadar uzağına gitmek gerekiyor? Taze balık için de aynı, temiz deniz için de... Hep uzaklaşmak gerekiyor milyonların istifinden..


Yol üstü sergisinde bir amca kuru kayısı satıyordu. Biraz aldık, tarttı ve tam bir kilo gelmedi diye kilogram fiyatını almak istemedi. 'Tamam kalsın amca?' diyoruz 'Yok olmaz' diyor.

***

Nergis bahçeleri var. Bölge ekonomisinin bir parçası nergis bahçeleri. Bahçeler dışında ise yine her yer çiçek. Hayatımda bu kadar yoğun katır tırnağı görmemiştim. Ya da ilk defa dikkatimi çekti bilemiyorum. Kilometrelerce yol gittik ve yol kenarları katır tırnaklarıyla sapsarıydı. Devasa papatya kümeleri, ve adını bilmediğim binlerce çiçek. Hepsi hiç emeksiz, sadece doğaya biraz saygı ile yetişen çiçekler.





Yol üstüne yayılmış keçiler.








Bir köy.












Mordoğan'dan yine balıkların, doğallığın, sadeliğin ve sabahın ilk ışıklarının büyüleyici güzelliğinin tadı damağımızda kalarak ayrıldık. Cem Kaptan'a, Halis Kaptan'a çok iyi birer insan oldukları için, bize hele de bu ikinci gidişimizde artık hemşeri gibi davrandıkları için teşekkürler.

Reklam olsun diye değil de, Cem Kaptan daha çok insana doğa sevdirebilsin diye tekrarlayayım, Mordoğan ülkemizde en güzel balıkların tutulduğu nefis bir yer. Oraya balık avına gidin. Sabah gidin, ve çok erken balığa çıkın. http://www.kalamaravcisi.com/

Sevgiler
Osman

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Denizci Osman
Geçenlerde intrnette gezinirken tesadüfen 23 haziran 2009 da yazdığın Gökova seferini okumaya başladım ilrledikçe İCE Yatching LEMİ Kaptan isimlerini okuyunca dahada ilgilendim zira ben 2009 senesinde yelken öğrenmeye başladım,2010 BAYK kış tropy sine(yarışlarına) Mehmet Bey(ice yatchıng sahibi) ile katıldım (zaten sen biliyorsun ama bilmiyenlere)ve tabiki Lemi kaptanıda çok iyi biliyorum.

Neyse hikayeni okudum.Bu sene Lemi kaptan ile birlikte bizde aileck ve akdaşlarımız ile birlikte Gökovaya gittik dediğin gibi ilk durak Çökertme oldu Mahirin yerine bağlandık(Rosemary) bence biraz pahalı dolayısı ile Eylülde ice den kiraladığım tekne ile tekrar gittiğimde busefer Kaptanın yerinde aborda olucam.
Ertesi gün çatıya diye yola çıktık ancak çok sertleyince bizde direkt İngiliz limanına gittik mükemmel bir tatil geçirdik.Dönüş yolu bildiğin rota.
Neyse daha cok yazmak isterdim ama artık evden çıkmalıyım .
Uarım yazımı okursunuz belki birgün sizinle tanışırız
selamlar
Fatih

Bu blogdaki popüler yayınlar

Göcek,Ekincik,Çiftlik,Kumlubük,Turunç Pınarı

Acemi Kaptanın Göcek Anıları - Eylül 2008

Hisarönü Körfezi