tag:blogger.com,1999:blog-40376889404696521242024-03-22T02:16:05.721+03:00Seyir DefterimNamso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.comBlogger19125tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-33382764124328310922023-05-25T14:50:00.003+03:002023-05-25T14:50:49.041+03:00<p> AKP’li anacığıma mektup</p><p>Benim anam 80 yaşında. AKP’li. Saklamaz bunu, hatta ne saklaması, militan edasında savunur, över. O yüzden içim rahat, söyleyebilirim. </p><p>Biliyor benim olmadığımı, bunca seçimdir de ne sormuş, ne sorgulamıştır, ama bu seçimde sorgulayası geldi. Talimat sert bu defa belli 😊 </p><p>14 Mayıs sandık kuyruğundayız, annemden bir mesaj "anneler gününde hediye istemiyorum, bana en güzel hediyeyi vermek istiyorsan…"</p><p>Daha önce de konuşmuşuz, "yok anacım, ben senin partine oy veremem, oy biraz vicdan işi. Evet yollar, sağlık sistemi, milli hamleler falan çok iyi de, benim ideolojik olarak ona oy vermem mümkün değil” demişim. </p><p>Son saniye tekrar bir deneyeyim dedi sanırım. </p><p>Mesajına cevap yazdım: "Anacım, kendine sürekli saraylar yaptıran birini gerçek İslam yolunda göremiyorum. Bu dinin peygamberi yaşamında Arap yarımadasını tümüyle fethetmişti ama itibar için bir saraya ihtiyaç duymadı. Senin liderinin binlerce odalı saraylar olmadığında kendini veya ülkemizi itibarsız görüyor. Ağzıyla kuş tutsa ona oy veremem. Anneler günün kutlu olsun"</p><p>"Teşekkür ederim canım" diye cevap attı, her ne kadar ikna edemediyse de, kendisini çok sevdiğine emin olduğu evladına. </p><p>Sıra bitti, oyumu Kılıçdaroğlu’na ve CHP ye verdim. </p><p>....</p><p>Ah anacım, 80 yaşına geldin ama aklın zehir, o zaman gir İnternette şunu yaz “Hz. Muhammed’in sarayı”. Tek bir sonuç bulabilirsen gel bana haksızsın de. </p><p>Hz. Ebubekir diye ara, onu da bulamazsın. </p><p>Hz. Ömer de yok. </p><p>Hz. Ali zaten olamaz, peygamberimiz ben neysem Ali odur demiş, yapmaz. </p><p>Hz. Osman yaptırmış bir saray. İtiraz etmiş bir zat çevresinden. “Zekatımı verdim, kalanıyla ne istersem yaparım” demiş. “Ama” demiş karşıdaki “Allah zekâttan artanı da hayırlı işlere kullanmamızı ister. Sarayı kendi paranla yaptırdıysan israf, halkın parasıyla yaptırdıysan da ihanet olur”. Adam sürülmüş, konu kapanmış. İslam’ın öz ahlakından uzaklaşmaya başladığının ilk işaretleri. Hz. Osman’a kadar devlet kademelerinde ne bir akraba, ne bir kayırma, ama Hz. Osman ile düzen yine Hz. Muhammed’in içine doğduğu, itiraz ettiği düzene doğru geri gidiş sürecine girmiş. </p><p>…</p><p>Anacığımı suçlayamam. İkinci dünya savaşı yılları Rize’de halk açlık çekerken mısırın İnönü emriyle ambarlarda çürütüldüğüne kendi şahit olmadıysa da, anasından dinlemiş. Sonrasında Samsun’a gelin gittiği vakitlerde Adnan Menderes’in yaptığı yatırımları, atılımı görüp, üstüne asıldığını görmüş daha 19 yaşlarında. </p><p>Şimdiki liderini de onun yolunda görüyor. Sağlık diyor, yol diyor, yerli uçak, araba diyor. “Anacım o milli üretim dediğimiz ürünlerin yüksek teknoloji gerektiren komponentleri yine ithal ediliyor, biliyorsun değil mi?” Biliyorum olsun, diyor. Türk birleştirmiyor mu onları diyor. </p><p>Haksız mı? Haklı. Milli değilse de millilik oranı görece Türkiye’de üretilen yabancı marka bir arabadan daha yüksektir tahminim. Niyet ve aksiyonlar güzel. </p><p>…</p><p>Seviyor kadın, yapacak bir şey yok. </p><p>Kılıçdaroğlu mu yapacak daha iyisini? Diyor. Susuyorum. Çünkü bunu çok haklı buluyorum. Ama mesele o değil.</p><p>“Bak anacım, yapılan otoyollar, şehir hastaneleri çok güzel şeyler evet ama, Osmanlıda da, dünyada henüz sadece bir tek Londra metrosu varken, Istanbul’a metro yapılmıştı. O sıralar da adımız “hasta adam” ha, açlıktan ağzımız kokuyor, sürekli yeniliyoruz, çöküş dönemindeyiz, ama metromuz var. </p><p>Nasıl oluyor biliyor musun anacım, o tüneli yabancılar yapıyor, al sana yüzde 1.5 komisyon diyorlar. Allah’tan bugünkü otoyolları yapan şirketlere yapıldığı gibi “yeterli yolcu bulamazsan, aradaki farkı ben veririm” demiyor Osmanlı da, daha da borca girmiyor. Sonradan Cumhuriyet satın almak zorunda kalıyor tüneli o ayrı tabii.</p><p>Yani güzel şeyler yapmak zor değil anacım, vatan toprağını düşmana teslim etmeden güzel şey yapmak zor. </p><p>…</p><p>Ya işte anacım, Osmanlı’nın 1850 lerde almaya başladığı borçlarla o zamanlar da göze kulağa hoş gelen çok şey yapıldı da, o borçları sonrasında Cumhuriyet yönetiminin kapatması 1950 leri buldu. 100 yıl. </p><p>Tamam mevcut ekonomik düzende borç o kadar da büyütülecek bir şey değil denebilir. Amerika’nın da borcu var denebilir. Her ülkenin borcu var. Düzen küresel düzen çünkü. Önemli olan borcu ödeyebilecek gücünün olması. </p><p>İthalatı ihracatından sürekli fazla olan bir ülke, kazandığından sürekli fazlasını harcayan bir aile babasına benzemez mi anacım? Şöyle bir aile babası düşün, asgari ücret alıyor 8500 lira, fakat bir banka buna sınırsız limitli bir kredi kartı vermiş. Harca kardeşim harca sen diyor düşünme -olmaz da - sürekli adamı borçlandırıyor. 1850 lerde Osmanlı’ya yapılan şey tam da bu. 2000 lere kadar IMF anlaşmaları, son dönem yapılan otoyollar, köprüler, havalimanları, şehir hastaneleri için borçlanmalar. Hepsi bu model. </p><p>Bir vatandaşa kimse gücünün ötesinde kredi vermiyor ama anacım, konu bir milleti boyunduruk altına alabilmek ise kredi musluğu sınırsız açılıyor. </p><p>1850 lerde Osmanlı borç almaya başlıyor. 20 yıl sanırım var yok iflas ettim ben diyor. Geliyor alacaklılar, bugünkü İstanbul Erkek Lisesinin oraya memleketin tüm harcamalarını kontrol eden, Duyun’i Umumiye adında bir bina dikiyorlar. Borçlarını tahsil etmek adı altında, tasmayı takıyorlar boynumuza.</p><p>… </p><p>Türkiye’nin hali bugünlerde oraya gidiyor gibi geliyor bana anacım. İhracat bir türlü ithalat’ı geçemiyor. Senelerdir bu böyle. AKP’nin en parlak zamanlarında bile. Boçta falan çok sorun yok ama, üstüne bir de ihracatın ithalattan düşükse, sorun. Borç da arttıkça artıyor. </p><p>Hani çocuk yeni evlenir, aile kurmuştur ama para yönetimini bilmez. “Oğlum hem borcun var, hem de kazandığından sürekli fazla harcıyorsun, yapma” dersin ya, onun gibi bir durum. </p><p>Al bak bu Cumhurbaşkanlığı’nın resmi verisi ben uydurmuyorum: </p><p>https://ticaret.gov.tr/haberler/2023-yili-nisan-ayi-dis-ticaret-verileri</p><p>Nisan ayında 19 Milyar dolar ihraç etmiş, 28 milyar dolar ithal etmişiz. 9 Milyar eksideyiz. </p><p>Ekonomiden anlamana gerek yok artık anacım, bak ChatGPT diye bir şey çıktı, soruyorsun bilgisayar anlatıyor. İthalatın ihracattan fazla olmasının ne sakıncası var dedim, şunları yazdı: </p><p>“İthalatın sürekli ihracattan fazla olması, yani negatif bir ticaret dengesi, bazı sakıncaları beraberinde getirebilir:</p><p>1.<span style="white-space: pre;"> </span>Dış Borçlanma: Negatif bir ticaret dengesi, ülkenin ithalatını finanse etmek için dış borçlanmasını gerektirebilir. Bu, ülkenin borç yükünü artırabilir ve gelecekte ekonomik sıkıntılara yol açabilir.</p><p>2.<span style="white-space: pre;"> </span>Para Biriminin Değer Kaybı: Sürekli negatif ticaret dengesi, yerli para biriminin değer kaybetmesine neden olabilir. Bu da enflasyonu artırabilir ve ithal malların maliyetini yükseltebilir.</p><p>3.<span style="white-space: pre;"> </span>Sanayi ve İstihdam Kaybı: Sürekli ithalat fazlası, yerli üreticilerin rekabet edememesine ve pazardaki paylarını kaybetmesine yol açabilir. Bu durumda, yerli sanayinin küçülmesi ve işsizlik oranlarının artması”</p><p>Özetle anacım, üç kuruşa beş köfte yok, çalışacaksın diyor. Güçlü olduğun şeylere odaklanıp onları avantaja çevireceksin. Turizmin mi iyi, ülken cennet gibi mi, misafirperversin bir de, oradan yürü. Coğrafyan çok kilit bir yerde, onu kullan gibi. </p><p>1 ton domates verip karşılığında sadece 10 adet bilgisayar beyin çipi almaya devam edersen batarsın diyor. Teknolojini artır diyor. </p><p>Bütün bu milli hamleler, Türkiye’nin dış ticaret dengesine olumlu etki etmez mi? Tabii ki eder ama o da tek başına yetmiyor anacım. </p><p>Dış ticaretin en önemli koşullarından biri güven. Adam sana güvenecek ki malını alsın. Güven için de en önemli koşullar, güçlü bir hukuk, dış ilişkilere zarar vermeyecek bir politika, dostane ilişkiler, batı anlayışında bir demokrasi, düşük yolsuzluk oranları vs. vs. </p><p>“Ey Amerika” deyince, korkutuyorsun adamları. Gerçi demediği zamanlarda da harikalar yaratmadık ama hem yüksek teknolojin yok, hem de küresel düzene karşı sivriliyorsun, bunu yapan bir tek ülke var anacım, Kuzey Kore, onun da Nükleer füzeleri var, bizde o da yok, çünkü o da yüksek teknoloji. </p><p>....</p><p>Bir ara Kılıçdaroğlu müthiş bir muhalefet materyali bulmuş gibi kükremişti “Otoyol sözleşmelerinde anlaşmazlık durumunda Türk mahkemeleri demiyoooooor” </p><p>Bravo, harika bir açık yakaladın. Ben de yurtdışı müşterilerimle anlaşmalar imzalıyorum, onlarda da yazmıyor. Adam senin mahkemene güvenmiyor ki. Senin hukukun çok oturmuş, yolsuzluk oranın sıfıra yakınlaşmış olur güvenir. Sana güvenmem, İsviçre mahkemeleri olsun diyor, el mahkum evet diyoruz. </p><p>Yani ticaret için de güven vermek gerekiyor anacım. Türkiye dış dünyaya demokratik görünmüyor. Tek adam sistemi demokratik bulunmuyor. “Heeyyyyt, zam yapan marketler.. Tepenize binerim..” gibi söylemlerle enflasyonu frenlemeye çalışmayı biraz tuhaf karşılıyorlar çünkü. Serbest piyasa ekonomisinde yok çünkü öyle bir şey. Adam gelse atıyorum İngiliz Tesco Türkiye’de marketler zinciri açsa “Heyyyt Tesco, indir fiyatları” diyecek bizimkisi, adam arkasına bakmadan kaçacak. </p><p>Sarayların itibarı da güven veremiyor o kadar demek ki.</p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Anlaşmazlıklar halinde İsviçre mahkemeleri geçerli olsun</p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Neden? </p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Güvenmiyoruz sizin hukuk sisteminize</p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Ama. Ama.. O kadar sarayımız var itibarımız var. </p><p>Olmuyor anacım öyle. </p><p>… </p><p>Bir de bu “Eyy Amerika” lar nedir? </p><p>“Ey Amerika, 1 ayın var kapat İncirliği topla tasını tarağını gidiyorsun.” mu diyoruz? </p><p>“Ey Amerika, Avrupa, kapatıyorum gümrükleri, gümrük birliği falan yok” mu diyoruz? </p><p>“Ey Amerika, konsolosluğunu da kapat git” diyebiliyor muyuz? </p><p>Ey Amerika diyeceksek bunları diyelim madem. Ucundan kıyısından “Ey Amerika” larla emperyalizma kafa turuyor olmuyoruz anacım. Onlar halkın milli duygularını okşamak için ufak tefek sataşmalar. </p><p>Çıksak ya Nato’dan mesela. Madem Amerika Avrupa düşmanımız, ne işimiz var o paktlarda? </p><p>Var mı böyle planlar? Yok. Neden? Kolay değil anacım. Halkın kulağına hoş gelecek nidalarla, emperyalizmle gerçekten savaşmak arasında fark var çünkü. Emperyalizmle savaşan bir tek lider gördü bu Cumhuriyet, kalanları İsmet paşadan başlayarak, tavizler verdiler. </p><p>Atatürk “milletler cemiyetine katılacak mısınız?” sorusuna “davet gelirse değerlendiririz” dedi. Sonraki adam “aman bizi de alsınlar” hesabı ikinci dünya savaşının bitimine 10 gün kala Almanya’ya savaş ilan edip saf tuttu. Oysa Atam bir söz söylemişti Hitler’e: “senin yanında olmam, ama tarafsız kalacağımdan emin olabilirsin”.</p><p>…</p><p>Ha Atatürk bugün dirilse, devletin başına geçse “Naaptınız devletçilik ilkesine, olmaz küresel ekonomi falan, geri döneceğiz” diye tutturur mu? Hiç sanmam. Her zamanki gibi akıllı davranır. Samsun’a çıkışını anlatıyor ya Nutuk’ta, kitabın ilk cümlesi:</p><p>“19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktım. Mevcut durum şu …”</p><p>Mevcut duruma bakıyor. Neredeyim, nedir hedefim Cumhuriyet. Arada ne engeller var, şu. Aynısını yapar, yeniden bakar nerde olduğuna, bugünün koşullarında planlarını yapar, uygular. </p><p>Küresel ekonomik düzenden sıyrılmak zor anacım, dünya bir köye döndü. O düzenin içinde kendine güzel bir yer edinmek için çabalamak gerek. Bu da “Eyy Amerika” “Heyt huyt” larla olmaz. </p><p>Harika bir demokrasin olacak, dış ilişkilerinde ılıman olacaksın, müthiş bir hukukun olacak, yolsuzluk oranların sıfıra yakın olacak, insan hayatına verdiğin değer yüksek olacak, madenler az patlayacak, depremde onbinler ölmeyecek, kadınlar sırf güçsüzler diye öldürülmeyecek, insan en değerli şeyin olacak. “Kader” deyip geçmeyeceksin, insan hayatı için önlemler alacaksın, yüksek teknolojiye yatırım yapacaksın, milli hamlelerine devam edeceksin, fiyatları “heyt huyt” la değil, doğru ekonomik uygulamalarla sağlayacaksın. </p><p>…</p><p>Cumhuriyet tarihinde ilk defa “devlet enflasyonu” diye bir terim ortaya çıktı. “Devlet enflasyonu bile” diye başlayan cümleler kuruluyor artık. Çünkü bağımsız araştırma kurumları ortaya “gerçek enflasyon” diye bir terim attılar. Yıllardır devlet, enflasyonu hep özel ürünler seçerek yapardı, bir tık iyimser gösterirdi, bunu bilirdik de, aradaki farkın iki kat olduğu iddiasıyla hiç karşılaşmamıştık. Yani bunca yıl “devlet enflasyonu” diye bir terime muhalefetin bile ihtiyacı olmamıştı. </p><p>Bir devlet, enflasyonu kendi halkına yalan söyler mi? Yalan söylüyor demiyorum, söyler mi diyorum? Söylemez. Ortaya iki başlılık çıkmaz normalde ama çıktı. Seneler sonra bu da icat edildi. </p><p>…</p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Faiz haram. </p><p>- E haramsa sıfıra indirelim?</p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Faiz haram. O yüzden size yüksek faiz veremiyoruz ama paranız güvencede merak etmeyin, dolar artarsa farkı alacaksınız. </p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Faiz haram, ama kur koruması helal. İkisi de aynı sonucu vermiyor mu? Paramı alıyorum işte. </p><p>-<span style="white-space: pre;"> </span>Olmaz, “faiz” diyemeyiz adına yasak. </p><p>Dünya üzerinde faizden para kazanma diye bir şey yok anacım. Hatta Japonya’da bazen faiz eksiye düşüyor, banka diyor ki paranı alır saklarım ama bir yıl sonra paran şu değere düşer. Güvenli bir yerde paranı tutuyor oluyorsun sadece eline bir şey geçmiyor. </p><p>Türkiye’de de, paranı faize koyduğunda, faizle enflasyon aynı olduğundan, ana paranın eksilmemesini sağlayan bir artış görürdü hesabın. Yıllardır, kendimi bildim bileli bu böyleydi. Paran erimez gitmezdi, elde ettiğin bir avantaj yok, zarar da yok öylece dururdu. Ha büyük krizlerde bir çalkalanırdı ama “devlet enflasyonu” taktiğini ya da “faiz artırmıyoruz enflasyona rağmen” taktiğini uygulayan yoktu. Geri gelirdi paran. </p><p>Ha Türk lirası yabancı para birimlerine kıyasla değerlenir falan o ayrı, yurtdışına gezmeye gidersen işine yarar, yoksa da paranı faize yatırmak sana bir fayda sağlamaz anacım. Paranı erimekten kurtarır, emeklerinin boşa gitmesini engeller. Parana faiz alamadığın sistem asıl adil olmayan sistem olur. 2023 yılı ekonomik modellerinde yani, 632 yılı Arap yarımadası ekonomik modellerini bilmiyorum. </p><p>Dolayısıyla bu da toplumun kulağına hoş gelsin diye söylenen bir söz anacım: “Faiz haram.. indirin”</p><p>Ve ne oldu, senelerdir “param TL faizde dursun, nasılsa enflasyon kadar bir faiz oluyor, erimemiş olur” diyen milyonlarca vatandaş bir sabah uyandı ki, dolar fırlamış, etkisiyle kısa sürede enflasyon 180 lere dayanmış, ama parasına aldığı faiz hala 15 lerde. Çabuk davranıp dolara kaçanlar daha az zarar etti, “yok artık faizleri yükseltirler enflasyona göre” deyip bekleyenlerin birikimleri iyice eridi. </p><p>Bu haram değil mi? Binlerce insanın yıllarca biriktirdikleri uçtu. Adil mi? </p><p>Dünya literatüründe görülmemiş bir yöntem, enflasyon varken faizi düşük tutmak anacım. Kim tahmin edebilir böyle bir hileyi. </p><p>Sonra da “kur korumalı” TL hesabı diye bir yöntem icad edildi. Güvenir miyim? Güvenmem. Birikimimi pul eden yönetime güvenip paramı TL de nasıl tutayım? </p><p>“Kiraları artıramazsınız, yüzde 25 en fazla”. Bu nedir. De ki bana, birkaç yıl bir güzellik yap bana kiracını bedavaya oturt, hiç artış yapma. Hiç olmazsa devlete bir iyilik yapıyor olmanın hissini yaşarım. Kira enflasyon kadar artmazsa ben o evden değil kar zarar ederim. Vergisi şusu busu var. Satmaya kalksan satılması zorlaşacağından değeri düşer evin. Bu haram değil mi? </p><p>…</p><p>Şöyle diyorsun duyuyorum: Kılıçdaroğlu mu düzeltecek? Hayır anacım. Bu düzen değiştiğinde, sen yine ülke olarak küresel ekonomik kurallarla yönetilmeye başladığında, güven endeksleri otomatikman yükseleceği için, dolar şu sıra frenlendiğinden belki bir tık daha yükselir ama faiz saçmalığı düzeltildiğinde işler yeniden rayına oturur. Bir şey olmaz merak etme. </p><p>…</p><p>Ha seninki kazanırsa ne olur? Her işte bir hayır vardır, belki bu defa Kılıçdaroğlu istifa eder de CHP güçlü, zeki, karizmatik bir lidere kavuşur o hayır olur, ama kalanı çok hayır olmaz gibi hissediyorum. </p><p>Bir 5 sene daha denesin bu modelle ülkeyi düzeltmeyi diyeceğim ama göstergelerde en ufak bir iyiye gitme görünmüyor. “Hayır daha etkisini görmeye başlamadık” denebilir, “ekonomi alanında tarihe girecek bir yöntem bulduk” diye de eklenebilir. Peki diyebiliriz ama sonrasında “kandırıldık” denirse ne olur onu düşünüyorum. Liderinin kandırılmaları öyle kısa sürmüyor çünkü anacım, bir anlık değil, 13 yıl falan kandırılmış oluyor.</p><p>Ordunun tüm Atatürk’çü kadroları yıllar boyu hapse tıkılıyor, ondan sonra kandırıldığını anlıyor mesela. Burada da öyle olabilir diye korkuyorum. Aaa kandırıldık, bize faiz sebeptir denmişti. </p><p>Zaman geçiyor anacım böyle. Bir kere daha kandırılmaya vakti yok bu milletin. “Kandırılmışım, bu büyük bir başarısızlık, istifa ediyorum” da kalmadı 21.inci yüzyıl Türkiye Cumhuriyetinde. Ya da “20 senedir yeniliyorum, artık bana çekilmek düşer” de yok. Çaresiziz anlayacağın anacım. İki ucu şeyli değnek. Çareyi “bir şeyler değişsin de ne olacağa sonra bakarız” da buluyoruz belki de bilmiyorum. </p><p>Ben de biliyorum meclis AKP iken Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasının işleri zora sokacağını ama değişim gerek. Tek bir insanın bu kadar güçlü olmaması gerek. İstiklal savaşı kahramanı değil o. Ki İstiklal savaşı kahramanının hayali de ölmeden önce çok partili rejime geçebilmekti denedi, yapamadı. Hayattayken devlet yönetimini kendinden sonra geleceklere bıraktı. Senin liderin - Allah yine uzun ömür versin de hastalık atlattı, sağlık riskleri var - kendi yerine birilerini yetiştiriyor mu? Ölse AKP diye bir şey kalır mı mesela düşündün mü? Vatan millete hizmet aşkı ölene kadar mı sadece? Sonrasını düşünmez mi bir lider? </p><p>Yapmaz, çünkü Osmanlı torunuyuz biz diyor. Osmanlıda hangi padişah hayattayken, “oğlum, geç sen başa, ben yoruldum” dedi. Diyemez, kellesi gider çünkü. Kanuni’yi gördün dizide, son nefesine kadar iktidarı bırakmadı. “Devletin bekası için kardeş kanı dökmek caiz” ilan edildi. Liderin de aynı anacım, kendinden sonrayı söylemez, işaret etmez, son nefesine kadar tek adam olma isteğinde. </p><p>…</p><p>Ablam geldi Marmaris’e tekneye. Yazlık sarayın olduğu Okluk Koyu’na karadan gidelim dedik. Bir yerden yaklaştık, durdurdular: “geçiş yasak”. 10 km daha yol var en az. Başka bir tabela daha vardı onu denedik, orada 30 km kala durdurulduk, açıklama bu defa “ormanlara giriş yasak”. “Yo, ben Bördübet tarafında mesela ormanlara giriyorum”. Söylemiyorlar da halka açık açık, “CB yazlık sarayı var orada arkadaşım, yaklaşamazsın”. </p><p>Denizden gidiyorsun, koyun girişinde destroyer. Kimse yoksa sarayda, iki koyu açıyorlar bir tek. </p><p>Gökova ki Türkiye’nin dantel gibi kıyılarının üçte biri, CB’nin koyu da Gökova’nın en cennet bölgesi, içerisinde bir çok koy barındırıyor. İnsan kendi ülkesinin turizmine bu ölçüde bir balta vurmak pahasına, o canım cenneti betona boğar mı? Sarayın olduğu koyu kapatsın tamam, kalanlarını neden kapatıyor. Zamanında Turgut Özal koya gelen turistlerle birlikte yüzermiş; şimdilerde girişine izin verilen koylarda akşam yemektesin, polis tekneyle devriye atıyor etrafında. </p><p>Atamın hayalindeki Cumhuriyet bu değil. </p><p>Kapatırken anacım, şunu söyleyeyim: lütfen tam gönlünün istediğine oy ver. Vicdanın ne diyor ona bak. Aklın demiyorum bak, benim de aklımın düzen değiştirmekten korktuğu oluyor. Vicdanın ne diyorsa onu seç lütfen. Kimseye değil, yüreğine sor, o söylesin, ver. İnsanlar gibi toplumlar da sadece vicdanlarının sesiyle hareket ettiklerinde masum kalırlar, başlarına ne gelirse gelsin. İstiklal savaşında Türk milleti bir adamın vicdanının sesinde birleşti “Ya istiklal, ya ölüm” dedi adam, savaşa daldılar. Akıllar, “ölüm olabilir ucunda” dediler tabi demez olurlar mı? </p><p>Oyunun şimdiden, kime olursa olsun, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum anacım. </p><p>Sevgiler</p>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-13875539915279538922015-09-29T21:32:00.000+03:002015-09-29T21:48:30.606+03:00Seneler sonra karadan - Gümüşlük<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İkidir üzücü tatiller yaşıyorum. Önce Gökova şimdi de Gümüşlük. Birine 5 yıl üzerine, diğerine 15 yıl üzerine ikinci gez gittim, sanıyorum ondan. Bir yere ya sürekli gitmek lazım, ya da seneler üzerine tekrar asla gitmemek gerek.Yoksa üzülüyor insan. İşler iyiye gitmiyor genelde ve aradaki zaman farkı arttıkça hayal kırıklığı da katlanıyor. Zaman ilerledikçe "Harika! Cennete dönmüş buralar" diyemiyor insan ülkemde, çoğunlukla tersi oluyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gümüşlük'e ilk gidişim 2001 yılıydı. Bir Limon kafe vardı, kimse bilmezdi. Köyden ayrık bir tepede, elimizde şaraplar gün batımını seyrederdik. Sonra tarlaların arasından sahile iner, bir iki turlardık. Sahilde iki bilemedin üç balık restoranı pırıl pırıl denizin yanında nefis balıklar yapardı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Limon kafe rezervasyonla gidilen, ateş pahası bir restorana dönüşmüş. Gizli cennetim değil artık. O kadar talep olunca kimseyi suçlayamam tabii ama yemeklerin çok başdöndürücü bir lezzeti de yok. 48 tl lik bir lezzet değil çökertme kebabı örneğin. Keşke gidip kapısında kuyruk beklenen, yer yoksa geri dönülen, çizgisini değiştirmemiş, fiyatlarını uçurmamış, gün batımının kızıllığı renginde şarapların içildiği küçük, butik bir kafe olarak kalabilseydi, ama kalmamış. Olsun. Bir daha gitmem olur biter.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonraki günlerde "Nar Çiçeği" adında, Limon kafeninki gibi bir tepeye kurulu, hatta kadraj olarak manzarası daha bir geniş açı olan kafeyi denedik, güzeldi. Lezzet güzel, fiyatlar makul, manzara tam önümüzden geçen elektrik telleri haricinde muhteşemdi. Oraya da kredi kartı geçmiyor dediklerinde bir daha gitmemeye karar verdim. Balat'ta bir köfteci amcam vardı. Adam 50 lerden beri köfte yapıyordu. O "kart geçmiyor" dediğinde anlıyor insan, "eski kafa tamam, eski işletme, köftesi harika naapacan" dersin anlarsın. Lakin kredi kartı döneminde açılmış bir işletmenin "kart geçmiyor" demesini ben biraz garip buluyorum. Nar Çiçeğin'de yaptıklarını sanmıyorum ama vergi usulsuzlüğü niyeti sezinliyorum ve bu içimi bulandırıyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Oysa ki Nar Çiçeği kafe Gümüşlük tatilimi kurtarmaya en yakın adaylardan biriydi. Ne belediye çay bahçesinde yediğimiz nefis köfte ekmek, ne sahildeki onca balık restoranı arasındaki mütevazi hamburgerci durumu kurtaramadı. Köfte iyi güzeldi de, gelmesi 40 dakika sürüyordu. Hamburger lezzetliydi, fakat ekmeği hafif bayattı. Tam olmadı bir türlü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tam olarak ne zaman bozuldum Gümüşlük'e onu hatırlamaya çalışıyorum. İlk gün öğlen yemeği yediğimiz Myndos restoranda kalamarın yeşilimsi bir sosla birlikte gelmesine mi bozuldum acaba? Ya da sonrasında kabak çiçeği dolmalarının pirinci çiğ çıkınca olabilir. Hele de hesap kallavi bir akşam yemeği hesabı ayarında olunca iyice keyfim kaçmış olsa gerek.Bir rakı bile içmemiştik oysa ki. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aslında daha öncesi de var. Özak Pansiyon'a ilk giriş anımız da ilk bozulma anım olabilir. Dumanaltı resepsiyonun hemen karşısındaki televizyonda sel haberleri dinleyen pansiyon ekibi ve onların "bunlar da nerden çıktı" diyerek bakan ekşi suratları, sonradan kalkan bir tanesinin ağzında bir aşağı bir yukarı sallayıp durduğu külü düştü düşecek sigarasıyla rezervasyonumuzu kontrol etmesi ve karşısında 3 kişi olmasına rağmen "rezervasyon 2 kişiydi değil mi?" demesi de pekala bozulma anımdı denebilir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sigarayı ara ara bırakmanın en kötü tarafı da bu... Yeni bıraktığın dönemlerde, bir anda sigara içmeyenler tarafına saf değiştiriyorsun ve daha bir ay önceki yandaşların olan sigara içenler gürühunu bir anda satıp onlara gıcık olmaya başlıyorsun. Yanında biri keyifle sigara tüttürdüğünde tam hissin bu oluyor. Belki de - bu yazıyı yazarken dahil - bütün gıcıklığım bundan kaynaklanıyordur. O yüzden yazımın temkinle okunması iyi olur. Belki de güzelmiştir Gümüşlük.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gerçi işin içinde senelerdir tekneye gidip, çok temiz denizlere bağımlılaşmak da var sanırım. Hissiyatım o kadar da yapay olamaz. Denizci adam kıyıdan denize giremiyor bir süre sonra. En az on metre derinlikte dibi ayna gibi görmüyorsa surat ekşitiyor insan. Kötü oluyor gerçekten tekne tatilleri, çıtayı olmadık derecede yükseltip, Gümüşlük gibi yerlerde insanı suratsızlaştırıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir kere girdim denize Gümüşlük'te ve çıktığımda üzerimde midye, yosun, tekne mazotu karışımı bir koku vardı. Köpüklenmeden çıkmadı. Küçücük koya neredeyse borda bordaya doluşmuş teknelerin bulaşık suları, kıyı boyu aralık vermeksizin uzanan restoranların çok da sızdırmaz olmadığını düşündüğüm kanalizasyon altyapıları belli ki suyu bulandırıyordu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Özak Pansiyon işini biliyor gerçi. Tüm rezervasyonun parasını önceden alıyor. Malum almasa bir allahın kulu tatilin sonuna kadar dayanmayacak belli. Ha şimdi denebilir ki "madem mekanı booking.com'da 6.2 olarak gördün de niye gittin?" 6.2 puan "ne kadar kötü olabilir ki?" seviyesinin dahi altıymış, ne bilelim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kaldığımız dört gecelik sürede odayı sadece bir kere temizletebildiysek de, rutubetten bir türlü kurumayan banyo havlularını değiştirmek istediğinizde sorun çıkarmadılar, ne yalan söyleyeyim. Kendi manifestosunu ilan etmiş ve özel gezegeninde yaşar bir havası var Özak pansiyon erbabının. Bara oturduğumuz bir seferinde, barmen onbeş dakika kadar sonra sipariş sormaya gelince, "alkol karneyle mi veriliyor sizde?" diye sordum, değilmiş, tek başına bakıyormuş, yetişemiyormuş. Oysa barda bizden başka 5-6 kişi vardı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yemek riskini hiç almadık Özak'ta. Akşama kadar orda burda sürtüp, akşamları pencere aralıkları tam olarak kapalı olmadığından olsa gerek, nereden geldikleri belirsiz ve ardı arkası kesilmeyen sivrisineklerle boğuşarak gecemizi tamamlamaya çalışıyorduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Özak pansiyonun hiç mi güzel şeyi yoktu?" diye düşünürsem, vardı. Her nasılsa benimkiyle yüzde seksen örtüsen playlist'leri eşliğinde rakı yudumlamak ve sonrasında odada o müziklerle uykuya dalmak güzeldi. Gece dörde kadar çalıp içip, kafa yapıp, barda ve sahilde onlarca bira şişesi, izmarit dolu küllükler, kokteyl bardakları bırakıp yatıyorlardı. İşin ilginç tarafı, mevzubahis felsefeyi çözmeyi bir türlü başaramadım. Hani içerde televizyon ve gerizekalı programların başından saatlerce kalkmayan bir gürüh görmemiş olsam, ermiş bunlar, biraz genişler sadece deyip geçiştireceğim ama o da değil. Felsefe, melsefe, mistiklik falan değil olan, pislik ve miskinlik sadece. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnsan üzülüyor. Böyle bir işletmenin, her ne kadar eskisi gibi değilse de, ülkemin en gözde turizm noktalarından birinde, önemli bir lokasyonda bulunmaya ve turizm ruhsatına sahip olmaya hakkı yok. Booking.com'da özellikle yabancı konukların yorumlarını görüyorum ki, yazık gerçekten. Ben olsam kültür bakanlığının yerinde, booking.com'u takip eden elemanlar tutar ve notu 7 den aşağı olan ve bir süre yukarıya çıkamayan tüm işletmeleri sıkı denetime tutar, sonra da gerekirse ruhsatlarını elinden alırdım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Eve dönüştür orayı kardeşim, aşevi falan yap, hayır için işleteceksen işlet de, insanın hem o eziyete katlanıp hem de üstüne para vermesini bekleme.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dürüst de değiller bir yandan, diyorum ya işin içinde bir felsefe olsa, dürüstlük olur. Filozof adam dürüsttür çünkü. O da yok. Saati 90 tl'ye özel windsurf ders vermesi beklenen hocamız, aynı zaman dilimine iki öğrenci daha aldı. Özel ders değilmiydi bu yaw? Sınıflarımız üç kişiliktir diyeydin de çocuk bir saatin yarım saatini suda ne yapacağını bilmemeden geçirmeseydi. Ya da adına ders deme, bu aleti suya atıp bir saat kiralamak 90 tl de, tamam ya da değil diyelim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Pansiyonun bir köşesinin adını da "çapulcular tekkesi" koymuşlar. Güzel heves de, hani tekke, hani derviş? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Karadeniz yemekleri yapan bir lokanta var, güzel. Fırını da. Dürüst işletme oldukları belli, hesap alır almaz fişi kendiliklerinden kesiyorlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Club Gümüşlük güzel bir bar. Tavşan adasını güney ucundan görüyor, gün batımında yüzünüz güneşe dönük, biranızı yudumlayarak yoldan 2 metre kadar yüksekçe bir yerde güneş batırıyorsunuz, hoş oluyor. Orada da o yüksekliğe sahip bir yerin korkuluğunun olmamasına taktım, huysuzum ya.Yok yaw, normalde de olsam takardım, biri düşecek biyerini kıracak.. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Jazz Kafe.... 2 duble viskiyi marketteki 70 lik şişe fiyatına satıyor. Aman diyim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mimoza restoran güzel. Dekorasyonundan temizliğine, çalışanların titizliğine kadar Gümüşlük'te bir numara gibi. Yemek yemedik, birer Mohito içtip kalktık. "Şimdi 70 80 lira hesap gelir" diye beklerken, 40 tl gelince şaşırdık. Rakam hiç de fena değildi. Bizim bitli Özak'ta bile 33 lük bira 15 lirayken burada Mohito'nun 20 lira olması takdire şayandı. Gümüşlük'ten biraz hazzetmiş olsak ve hemen dibindeki koy, kucak kucağa teknelerle dolu olmasa belki bir akşam yemeği deneyebilirdik ama içimizden gelmedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir ara kitapçı sorduk, "Kitapçı yok maalesef, bir tane var, o da Nejat İşler'in" dediler. "Normal bir adamın kitapçısı yok maalesef" der gibiydiler, çok güldük. Gümüşlük'ün delisi gibi bellemişler adamı malum. Kitapçı dükkanı Tezgah gerçekten de köy merkezinde kasabın yanında, yalnız sanıyorum hep kapalı, belli ki o yüzden "sadece onunki var" diyorlar. Ya da içinde sadece kendi sevdiği kitapları bulundurmasından da olabilir, bilmiyorum. Bir akşam Club Gümüşlük'te yanımızdaki masada oturuyordu. Dolu bir deli kendisi, biliyordum da, gözlerimle de görmüş oldum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son gün uçağımız 20:20 de olmasına rağmen, erkenden kahvaltımızı edip, kendimizi Bodrum'a attık. Gün boyu bulanık denize bakıp, cepten facebook, instagram karıştırmaktan iyiydi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir gizli cennetin daha üstünü çizdik. Bakalım önümüzdeki ömrümüzde elimizde neler kalacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-36023291607331567152015-08-05T17:18:00.001+03:002015-08-05T17:26:19.842+03:00İlk Defa OrhaniyeSenelerdir Göcek'ten çıkar dururum. Bu yıl ilk defa Orhaniye çıkışlı bir tekne yapalım dedik ve üç kafadar 32 feet bir tekne tuttuk. Son anda bir arkadaşın gelememesiyle iki kişiye düşünce tuttuğumuz 32 feet yelkenli bize saray hissi verdi. <br />
<br />
Reşat benim işyerinden arkadaşım. 2013 Ekim sonu Göcek'teki tekne arkadaşlarımdan birisi. Orhaniye Martı marina'ya ulaştığımızda Yelkenli.com ofisine yöndendirildik. Senelerdir Göcek'teki Budget Sailing kaptanlarınca şımartılmaya alışmışım, yok bakiye nakit olsun, yok Cuma akşam kesin marinada olacaksınız vs gibi direktifler pek alışık olmadığım şeylerdi. <br />
<br />
Orhaniye marina lokasyon olarak iyi bir yerde olmasına rağmen, marinadaki tek market, maalesef ikmal konusunda çok da yeterli değildi. Donmuş ürünler hariç et ürünleri yoktu mesela. Çok da birşey almayacaktık zaten ama alacak olsak Orhaniye'ye gitmek gerekiyordu. Marina yönetiminin acilen konuya el atması gerek, marina'da ikmal gercekten sorunlu.<br />
<br />
Tekneyi teslim alma işlemi biraz gereksiz işkilliydi. Elinize verilen checklist'te yazan 3 adet vinç, 7 adet usturmaça gibi kalemleri tek tek kontrol edip, "evet varmış" demek, sonunda da imza atıp demirbaş teslimi gibi teslim almak biraz can sıkıcıydı. Tamam kim bilir neler geliyor şirketin başına da, bunu ilk defa görüyordum. Hadi Budget Sailing yapmıyor, Sunsail'in tekne teslimini de biliyorum en nihayetine, hiç böyle birşey yoktu.<br />
<br />
İlk gün tekneyi teslim alma uzun sürdüğünden fazla uzaklaşmadan Orhaniye içersinde Kale adası arkasında alargada kalalım dedik. Gittiğimizde koyda iki üç tekne vardı. Hafif melteme yüzümüzü dönüp , havuz tabanını andıran ve çok az değişen 10 metrelik dibe demirimizi serdik. Gece çıt yoktu ve rakılarımızı yudumlayıp mışıl mışıl uyuduk.<br />
<br />
Ertesi günkü hedefimiz Kocabahçe koyuydu. Lakin güneş yağı almayı unuttuğumuzdan marina'ya uğrayıp, yağ alıp gitmeyi düşündük. Demir alırken, bir yere kadar çeken ırgat çekmez oldu. Nedenin bir türlü bulamadık. Meğer dolap küçük olduğundan ırgatın altına zincir birikiyormuş, elle zinciri yaymak gerekiyormuş. Bir şey daha öğrenmiş olduk.<br />
<br />
Koçabahçe koyunda restoranın şamandırasına bağlanıp, akşam yemeğimizi orada yedik. Ertesi günkü hedefimiz ne zamandır gitmenin hayalini kurduğum kiseli adası idi. Burnu dolaşıp gittiğimizde ada civarının çok kalabalık olduğunu gördük. Birkaç deneme sonrasında sağlamca bir demir atıp koltuk halatımızı aldık. O ara derinlik göstergesi sapıttı sandım, olmadık yerleri 30 40 m gösteriyordu. Meğer ayarını feet'e almışız. Baştan öyle olmadığına eminim,Orhaniye'de doğru gösteriyordu. Bir hata da teknenin arkasındaki 50 m denilen halatın topu topu 30 metre civarında olmasıydı. Ona güvenerek hazırlık yapmamıştım. Reşat yüzerken ve ben dümendeyken halata ek yapacak kimse olmaması işimizi biraz güçleştirdi. Neyse ki sağsalim demirleyip geceyi sorunsuz geçirdik.<br />
<br />
Bir sonraki durağımız Bozburun Yat Kulübüydü. Her detayın çok güzel olduğu tesis, fiyat açısından benzerleri gibiydi. Kıyılarımızda buna benzer bir kaç yer var zaten, onlar da aşağı yukarı aynı fiyatları istiyorlar, fiyatları normal karşıladım. Fakat bir daha giderim ve şunu mutlaka yerim denilecek özgün bir lezzet de yoktu. Belki biz sipariş etmeyi bilemedik. Yemekler çok lezzetli ama bambaşka lezzetler de değildi. Vişneli dolmada şaşırtıcı bir lezzet bekliyorken, Reşat da aynı şeyi söyledi: "güzel değildi"<br />
<br />
Öte yandan kuruluş hikayesi, sahiplerinin ve tüm çalışanlarının misafirperverliği, ve tesisteki en küçük detayın dahi butik bir özenle seçilmesi görülmesi gereken bir deneyim.<br />
<br />
Sonraki günkü durağımız Bozukbükü idi. Koya girişte ilk restorana yanaşıp akşamı orada yedik. Normal fiyatlı ve gayet lezzetli yemeklerle güzel bir akşamdı. Bozukbükü bir ara birkaç arkadaş arsa almaya niyetlendiğimiz koy. Suyu nefis. Aşağda linkini verdiğim video'unun başlangıç görüntüleri Bozukbükünden. Su inanılmaz güzel ve serin.<br />
<br />
Sonraki gün uzun bir yelken seyriyle Dirsek büküne gittik. Yine iskeleye bağlandık. Yelkencilerden hep duyduğum deniz suyuyla makarna yapma fikrini o gün hayata geçirdim. Deniz kokulu bir makarna ortaya çıktı. Üzerindeki domates sosa hiç tuz koymamak lazım yalnız, deniz tuzu tüm porsiyona yetiyor.<br />
<br />
Diğer bir spesiyalimiz de sabahları kahvaltı yerine pişirdiğimiz muhlama idi. Karadenize özgü bu basit yemek, özellikle yelken severler için ideal bir porsiyon. Yapması kolay sadece üç malzeme gerekiyor ve her öğün yenebiliyor. <br />
<br />
Yelkenli com tekneyi Cuma akşamından istediğinden de ertesi gün Orhaniye'ye döndük. Yolda Bencik koyuna uğradık. Normalde gece kalmayı planladığım koya sadee öğlende uğrayabilmek buruk ise de bir dahaki sefere deyip tatili bitirdik.<br />
<br />
Aşağıda tatil anılarını içeren küçük video'yu beğenmeniz umuduyla. <br />
<br />
Sevgiler<br />
Osman<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/vr72aL6jxSA/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/vr72aL6jxSA?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-22766931431414448142015-06-02T10:01:00.004+03:002015-08-05T17:27:25.062+03:00Mayıs Göcek SeferiMayıs'ın bu denli yoğun olabileceği aklıma gelmezdi. Meğer Göcek sularında en yoğun haftalardan biriymiş. 16 Mayıs Cumartesi tekneyi alıp, biraz da geç çıkınca, koylarda neredeyse demir atacak yer bulmakta zorlandık.<br />
<br />
Bu defa yol arkadaşlarım ta liseden Serkan ve Erdem'di. Erdem ADB sınavını geçmiş olarak tekneye geldi. Amaç hem gezmek hem de denizi ve yelkeni arkadaşlara öğretmekti.<br />
<br />
Uzun bir yelken seyri olsun diye, bir geceliğine Fethiye tarafına geçtik. Soğuk su koyu çok kalabalık çıkınca Gemiler Adasında demirledik. Kalan geceler Göcek körfezi içersindeydik.<br />
<br />
Körfezde maalesef balık işi iyice bitmiş. Topu topu 4 balık tuttuk. Hava güzel geçti. Güneş çok yakmadığından ek branda çekmek gerekmiyor, arı popülasyonu henüz yoğun olmadığından havuzlukta rahatlıkla yemek yenebiliyordu. Akşamları bir süre sivri bastırıyorsa da sonrasında kayboluyordu, tek tük olanlar da kapalı giysiler ardından çok etkili olamıyordu. Su sıcaklığı, içinde uzun kalmaya müsait ve dirilticiydi.<br />
<br />
Güzel bir haftaydı sonuç olarak, ama çok kalabalık bir hafta da aynı zamanda.<br />
<br />
Konu ile ilgili bir video'yu paylaşarak, yazımı sonlandırayım.<br />
<br />
Osman<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/rvzS5Ny4MJk/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/rvzS5Ny4MJk?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-2984743453605340602014-07-03T12:09:00.000+03:002015-08-06T09:38:43.138+03:00Bu defa 8 kişiBu sene malum Euro artışından dolayı sadece bir hafta tekne planlayayım dedim. Tek hafta gideceksem de, o haftanın rezervasyon sahibi ailemdi. Tam 3 kişi için 33 feet bir tekne ayarlamışken, lise arkadaşlarımız Serkan ve Şenay biz de gelelim dediler. Tekneyi 41 feet'e çıkardık. Bir arkadaşımızın daha katılımıyla 5 yetişkin, 3 çocuk 21 Haziran 2014 günü Göcek belediye marina'dan açıldık.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPTN62SKhhdvGOgd3zE1CkYV8CWFoYMPXcSQ5faVeQAQ3qBXAtu_GzVzIBXNqnIuWhjUDF8ikkjDD3S8eSu-dlXIbr6ArdxbLhHcCuRI-Bd8qXpqgHZBH_ZjJN2Hib_25_3M2CMK8AL8HI/s1600/DSC_2636.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPTN62SKhhdvGOgd3zE1CkYV8CWFoYMPXcSQ5faVeQAQ3qBXAtu_GzVzIBXNqnIuWhjUDF8ikkjDD3S8eSu-dlXIbr6ArdxbLhHcCuRI-Bd8qXpqgHZBH_ZjJN2Hib_25_3M2CMK8AL8HI/s1600/DSC_2636.JPG" width="400" /></a>İlk durağımız Yassıcalar'dı. Şamandıraya bağlandık.Göcek'te balık kalmamış maalesef, Yassıcalar'da neyse ki bir kaç tane çıktı.<br />
<br />
Yassıcalarda sakin bir geceden sonra durağımız Sıralıbük oldu. Orada da şamandıra'ya bağlanıp bir gece konakladık. Sıralıbük'te karşımıza çıkan Caretta kaplumbağa günün süpriziydi.<br />
<br />
Ertesi gün Boynuz bükü yapalım dedik, suyumuzu tamamlar, çöplerimizi atar, rahatlardık. Boynuzbükü'ndeki Orfoz buğulamayı maalesef pek beğenmedik. Servisin çok yavaş olması, sonunda gele gele Orfoz haşlama benzeri birşey gelmesi keyfimizi kaçırdı.<br />
<br />
Sonraki gün Göcek'ten malzeme yenileyip, Sarsala koyuna gittik. İki gece biraz sert rüzgarlarla sallanarak uyuduk.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3V9j3JuO_3r5NL6ynjfTgsdaWuekvoP-SfnHzpEZmgAM4B0bejs2v2LWqsU_frcuSauuKlTx09sYpNovCHV0gCUKbIBLka6lZ0uOfyTA2PWfgwb7oekupLJXoYwH-ie5VbLvNYTQOLmgD/s1600/DSC_2629.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3V9j3JuO_3r5NL6ynjfTgsdaWuekvoP-SfnHzpEZmgAM4B0bejs2v2LWqsU_frcuSauuKlTx09sYpNovCHV0gCUKbIBLka6lZ0uOfyTA2PWfgwb7oekupLJXoYwH-ie5VbLvNYTQOLmgD/s1600/DSC_2629.JPG" width="400" /></a>Sonraki gün yolumuz Turunç Pınarı tarafıydı. Yolda rast geldiğimiz yunus sürüsü tekneyle bolca oynadı. İskeleye yanaştığımızda "tonoz yok abi, içeri alalım seni" deyip tekneyi içeriye aldılar. Oysa vardı. Sanıyorum mekan sahibi işletmesini en top yatlara özel yapmaya çalışıyor. Gecenin üçünde bir megayat, bir 57 Hanse sahibi ve mekan sahibinin müzik sesini bangır bangır açması, uyuyanları umursamaması başka nasıl açıklanabilir bilemedik. Üstelik de son iki seferdir balıkçı kebabında bir terslikler var. Ya tadına alıştık ve her seferinde daha iyisini istiyoruz, ya da gerçekten bozulmuş. Gerçi ilk defa deneyenler de çok sevmedi. Üstelik de fiyatlar diğer mekanlara kıyasla %50 fazla. Lağos'tan yapılma balıkçı kebabı kilo fiyatı 200 TL.<br />
<br />
Turunç Pınarı iskelesine bir daha yanaşmama kararı alıp sadece demir atmak için gidilecek, bu artık netleşti.<br />
<br />
Turunç Pınarı sonrası tek gecemiz kalmıştı. Onu da Yavansu'ya bitişik, 21 kulaç koyunda geçirdik.<br />
Yan teknemizdeki İngiliz bize çat pat Türkçe'siyle saat 7 buçukta koya bir porsuk iniyor dedi. O saatlerde bir keçi belirince, "haaa bizimkisi keçiyi porsuk sanıyor galiba" dediysek de, sonrasında gerçek bir porsuk kıyıya kadar geldi ve gözden kayboldu. Derdi neydi, neden her gün aynı saatte geliyordu bilemedik.<br />
<br />
Ertesi gün öğlen molamızı Göcek adası'nda verdikten sonra, tekneyi teslim ettik.<br />
<br />
<br />
<br />Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-41798493764418666922014-01-21T17:33:00.001+02:002015-08-06T09:38:03.134+03:00Sonbaharda Göcek, Ekincik, Turunç PınarıNe zaman çakırkeyf bir eğlence ortamı olsa işyerinden arkadaşlar "Osman kaptan bizi tekneye götür" tezahüratları yapıp dururlar. Öte yandan, iş ayık kafayla plan yapmaya gelince çoğu yan çizer. Ya "başbakan" dan izin alamazlar ( lakin tekneye erkek erkeğe gidilecektir ), ya mevsimi soğuk bulurlar, ya da iş güç vardır.<br />
<br />
Nitekim geçenEekim sözünün ayıkken de eri iki arkadaş, Reşat ve Emre kaptanlar, hadi denize kaptan dediler. Eşden ve sevgiliden izin kağıtlarını da getirdikten sonra atladık arabaya ver elini Göcek. 33 feet teknemiz 3 kişiye fazla fazlaydı.<br />
<br />
İlk günüzmüz 26 Ekim 2013, ılık bir bahar günü, Brisa Del Mar adlı teknemize atladık ve Göcek'in koynuna demirledik. Yassıcalar tabii, başka neresi olacak.<br />
<br />
Mevsim sonu teknenin güzellikleri saymakla bitmez:<br />
<br />
- Tente derdi yok.Güneş var ama yakmıyor.<br />
- Güneş kremi dedi yok. Hayatta yanmazsın.<br />
- Gece sivrisinek yok<br />
- Gündüz arı yok<br />
- Balık bol<br />
- Koylar boş. Bir tek Almanlar ve İngilizler var ki onlara o hava yaz zaten.<br />
<br />
Aç yelkenin, koy rakını, süzül alabildiğine tanrı vergisi boş sulara.<br />
<br />
Kaptan adaylarım Emre ve Reşat kaptan, tatile gelmeden önce 30 sayfalık miço rehberimi hatmetmiş, herşeye hazırlıklı gelmişti. Muhabbet, istek, dostluk eşsiz geçti. Çabucak da aldılar tekneyi elimden, götürdüler uzaklara. <br />
<br />
Bir Turunç pınarı yaptık. Ordan Ekincik. Yer yer gri, yer yer mavi, Tanrı ne verdiyse seyrettik gittik.<br />
<br />
Bir de video hazırladık o günün ansına, işte aşağıda.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="https://i1.ytimg.com/vi/7_zSi8rzTwE/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="https://www.youtube.com/v/7_zSi8rzTwE?version=3&f=user_uploads&c=google-webdrive-0&app=youtube_gdata" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="https://www.youtube.com/v/7_zSi8rzTwE?version=3&f=user_uploads&c=google-webdrive-0&app=youtube_gdata" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<br />
<br />
<br />Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-34894321312028379582013-06-28T16:03:00.002+03:002015-08-06T09:39:24.039+03:00Göcek,Ekincik,Çiftlik,Kumlubük,Turunç Pınarı<br />
Bu yılki rotamızı aylar öncesinden bir heves hazırladık. Tekneyi
Göcek'ten alıp, bir hafta içinde ne kadar batıya gidebileceksek o kadar
gidip hafta ortası dönüşe geçecektik. Tekneyi yine Budget Sailing'den kiralayacak, 27 feet Aloa'mızla iki kafadar bir hafta şehirden
uzaklaşacaktık.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhylggUWMH8DcQT3mz_knm6tMTriD3QbMgxjjXSkanezlFFZ7zBJbpKACGi97iNdglhb9GtNj1o67gEH7vK8qNXOS9R06gXFqW7OSslpM6C962UXx-Qr5MzuJxbiN73WZj6ThXgaws6AaUp/s1277/goceksogut.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="172" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhylggUWMH8DcQT3mz_knm6tMTriD3QbMgxjjXSkanezlFFZ7zBJbpKACGi97iNdglhb9GtNj1o67gEH7vK8qNXOS9R06gXFqW7OSslpM6C962UXx-Qr5MzuJxbiN73WZj6ThXgaws6AaUp/s400/goceksogut.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
8 Haziran Cumartesi öğlene doğru Göcek'e vardık. Teknemiz hazırdı, hemen alışverişi yapıp çıktık. Niyetimiz Göbün'de o geceyi geçirmek, sabah erkenden de Ekincik'e yollanmaktı. Fakat Göbün'de yemekteyken Aziz kaptan aradı, hava yarın biraz sert, ertesi gün çıkın dedi. Büyük sözü dinemeden olmaz, peki dedik.<br />
<br />
Sabah çıktık Yassıcalar'da çok sevdiğim bir yer var, Zeytin adası ile Şeytan adası arası sığlığın ora. Tonoza bağlandık, tüm günü ve geceyi orada geçirdik.<br />
<br />
Cepten son hava durumu kontrollerini de yaptıktan sonra, ver elini Ekincik. Sabah erken çıktığımızdan ilk saatlerde rüzgar sıfıra yakındı. Sarıgerme açıklarına kadar 3-4 saat motorla gittik. Sonrasında rüzgarımız çıktı ve yelkene başladık. <br />
<br />
Bu defa uzun yol yapacağımızdan sırtı atalım deyip Göcek'te bir sırtı olta hazırlatmıştık. Ben dümendeydim ve yelkenle gidiyorduk. Özgür sırtı atmaya karar verdi, tamam dedim.Sonrasında bir tramola atmamız gerekti. Hadi ben cenova işini halledeyim, Özgürcüğüm de dümen tutsun istedim, fakat sevgili arkadaşım bir önceki tatilde bir kaç defa yaptığımız tramolayı unutmuş, dönüşü fazla kaçırınca, misina maalesef teknenin altına dolanıverdi. Çekiştirdik gelmiyor.. Pervaneye dolanır korkusuyla da aklıma kesmekten başka birşey gelmedi. Dolayısıyla sırtı maceramız tatilin başında hayal oluverdi :). Herneyse, ders: yelkenle seyirde sırtı atma, atacaksan tramola öncesi topla, topmalayacaksan da dümeni tecrübeli birine ver. Adam hem sırtıyı tut, tem tramolva at nasıl yapsın. Doğa biraz burnumuzu sürtüp "hooop, şımarmayın" dedi, sağlık olsun.<br />
<br />
Saat 3 gibi Ekincik'e vardık.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFKpeW9LGRPW15wHtldNVO-Nawgf2B73bbIme-FP904LDo9pnK8ynewGWGqTVzkQeA75x6G5vodfzbud0ueaNtSycV0zoTnxCeTGPGe2bGjjuhFAnw8XQcBfbhxq1Am7Xadx_4IbJyOxqI/s1600/DSC_1609.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFKpeW9LGRPW15wHtldNVO-Nawgf2B73bbIme-FP904LDo9pnK8ynewGWGqTVzkQeA75x6G5vodfzbud0ueaNtSycV0zoTnxCeTGPGe2bGjjuhFAnw8XQcBfbhxq1Am7Xadx_4IbJyOxqI/s400/DSC_1609.JPG" width="400" /></a></div>
<b>Ekincik</b><br />
<br />
Ekincik'e ilk gelişim. Nefis bir doğası var. Harika bir de tesis. My Marina adında butik bir marina burası. Herşey çok özenli. Restoran tertemiz. Yemekler nefis. Deniz suyu bir numara. İnanılmaz güzel bir yer Ekincik ve My Marina "keşke her koysa böyle bir tesis olsa" dedirten bir yer. Bir tane ama, sadece bir tane :)<br />
<br />
Çok ilginç detaylar var Ekincik'te. Tuvalet ve duşlar, geleneksel uslüpta dekore edilmiş. Girişte ayakkabılarınızı çıkarıp takunya giyiyorsunuz. Bize çok ilginç gelmiyor tabii de, turistler için değişik bir rituel olmuş.<br />
<br />
Restoran'a tırmanmak gerekiyor, kıyıda değil. Ama tırmanınca manzara nefis. Dağ bir anda yükseliveriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK6J42VLa4qMC2csEQ8_v8B4aIqok-2NosOeC3_S8CxJkk0bmjSEAb-H0khTJvz4fnSuxT83TcIFSdghs1KPvgampxOMfSZA71LosUTcKhiPlGQFBU_jmjC4SKYjyUPCB6fRr79JMxxtpK/s1600/DSC_1603.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK6J42VLa4qMC2csEQ8_v8B4aIqok-2NosOeC3_S8CxJkk0bmjSEAb-H0khTJvz4fnSuxT83TcIFSdghs1KPvgampxOMfSZA71LosUTcKhiPlGQFBU_jmjC4SKYjyUPCB6fRr79JMxxtpK/s400/DSC_1603.JPG" width="400" /></a></div>
Çöplerinizi ayrıştırırsanız, kıyıda geri dönüşün kutuları konmuş. Yoksa da asıl çöp yeri yine tırmanarak gidilen, dağın üst kısımlarında bir yer. Sevgili arkadaşım Özgür, geri dönüşüm kutularını asıl çöp sanıp, çöpleri kutuların başında el yordamıyla ne kadar ayrıştırabildiyse ayrıştırıp, fırlatıp gelmiş. Ben de diyorum nasıl bu kadar çabuk gelebildi :) Daha alışamadık geri dönüşüme millet olarak.<br />
<br />
Suyun berraklığı inanılmaz. Haziran başı itibariyle su öyle hamam gibi de değil.Çok güzel serinletici.<br />
<br />
Ekincik yolumuz neredeyse 7 saat sürdüğünden ve hava öyle çok da bir sıcak olmadığından, 'uzun süre yelken yap ve sadece tişört giy'e benim bünye biraz itiraz etti. Üstüne bir de diriltici su derken, geceleri ter atmaya, hafiften ateş çıkarmaya başladım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSBdsNmB1NfRpFg3bc9wklZ5lVOfQmINb-e6_z5OA5HgyuCr70ohp6N1pCPpbx_rA2koGj78WXtZYO4mL3jy-OxgS9jZfZmTASFfneipyiWiixodpbo9BnRhyphenhyphenhSibMJ1N1C3F97HM3unxa/s1600/DSC_1633.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQq9eJP2YVZd_2zTKvp4Rr1ThYvw1CNkxLkxMgnipRWbxKZ9J8MFgJ5BQcbWRIV-RsSrpR4ojqmZs_1bOIvRxKhjOHrqsTM8vUjkasv5BwJgCX9GJ-Labo0Vf-rJ9voqZyVmHXFZquhroj/s1600/DSC_1594.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQq9eJP2YVZd_2zTKvp4Rr1ThYvw1CNkxLkxMgnipRWbxKZ9J8MFgJ5BQcbWRIV-RsSrpR4ojqmZs_1bOIvRxKhjOHrqsTM8vUjkasv5BwJgCX9GJ-Labo0Vf-rJ9voqZyVmHXFZquhroj/s400/DSC_1594.JPG" width="400" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Ders: Ne kadar yaz olsa da, Haziran'da uzun süreli rüzgar, hele de deniz üzeri olanı insanı hasta edebiliyor. Üşenme, iyi kötü bir yağmurluk bulundur.<br />
<br />
Marina'da elektrik su var. Market'i de gayet güzel. Üç torba buz alıp buz dolabımızı takviye ettik. Yukardaki fotoda bizim küçük taka görülüyor. Yelken performansı çok iyi. Hiçbir sorun yaşamadık. İki yaşlı karıkoca gelip tekneyi sordu, kiraladık dedik. "Çok mantıklı, iki kişiye gayet yeterli" deyip 45 feet teknelerine geri döndüler. Haklılar, gerçekten de 27 feet bir tekne, iki kafadara ideal. Havuzlukta bir taraf onun bir taraf senin, yat uyu gerekirse . Tekneye de üç, bilemedin 4 kişi gitmeli en fazla aslında.<br />
<br />
Marinanın biraz ilerisinde bomboş ve bakir bir koy var. Suyu inanılmaz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM02O0nuEOXibH8xo2mvPMoTuRlVbjQdOcIlu-HPDjzopnWXoSyYxlA5I0i9Ez1yG5WP9ALRxf0ecOjLZ1zyvJmUdU6dMbzAtYhntwpRC_rubq4_vPp0RoGZ_I7oYXsvMoo0IgMOnMGbS7/s1600/DSC_1623.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM02O0nuEOXibH8xo2mvPMoTuRlVbjQdOcIlu-HPDjzopnWXoSyYxlA5I0i9Ez1yG5WP9ALRxf0ecOjLZ1zyvJmUdU6dMbzAtYhntwpRC_rubq4_vPp0RoGZ_I7oYXsvMoo0IgMOnMGbS7/s400/DSC_1623.JPG" width="400" /></a></div>
Sabah oldu, kahvaltı sonrası Marmaris'in batısındaki Çiftlik koyuna yollandık. Bu tekneciğin maalesef bir buzdolabı soğutucusu yok. Sadece dolap var, içine konan buz kalıbıyla soğuğu muhafaza edebiliyor. Dolayısıyla da kalıp buz olan mekanlara biraz bağımlı kalınıyor. Olsun, çok derdimiz değil. Zaten tenkede yemek yapmakla uğraşmaktansa akşamları iskelelerde yemek yemeyi tercih ettiğimizden, bu o kadar da büyük bir sorun değil.<br />
<br />
Ekincik - Çiftlik koyu arası 18 mil kadar. Tam yarı yolda rüzgarımız neredeyse sıfıra inip de deniz çarşafa döndüğünde dönüşümlü deniz molası verdik. Tekne tatilinin en zevkli anı. Deniz ortası yüzme.<br />
<br />
<b>Çiftlik </b><br />
<b></b><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_DjoeRbxwWy9uE-prw_N-EhxvFlaYF2wLrCyl1M8J6hTp2kyxqAXDflZRX_ffdSokKnVGwnN-TpiVAobpUccwV9ruVo__jaYj9DjzypAsLq9yxMR5_1dSerXgiPMLnTGn4xIY0flaGx4o/s1600/DSC_1657.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_DjoeRbxwWy9uE-prw_N-EhxvFlaYF2wLrCyl1M8J6hTp2kyxqAXDflZRX_ffdSokKnVGwnN-TpiVAobpUccwV9ruVo__jaYj9DjzypAsLq9yxMR5_1dSerXgiPMLnTGn4xIY0flaGx4o/s400/DSC_1657.JPG" width="400" /></a>Öğleden sonra Çiftlik koyuna vardık. Aloa 27 teknemizin bir kısıtı da küçük hacimli yakıt deposu. 35 litre depo saatte 2,5 litre diye hesaplarsak 14 saat motor seyri demek. Gösterge de olmadığından seyirleri not alıp, ya da akılda tutup kabaca hesaplamak gerekiyor. Göcek Ekincik arası, ara ara rüzgarın kesilmelerini de hesaba katınca bir 4-5 saat, Ekincik Çiftlik arası mesafe daha kısa olsa da daha az rüzgalı olduğundan bir 4-5 saat de orada desek, toplam 10 saat motor seyrimiz vardı. 25 litre yaksak kaldı 10 litre. Mecbur yakıt almalı, yoksa da dönüşe yetmeyecek. Yedek mazot bidonumuz 15 litre kadar. Ders: Göcek körfezinde dolaşılacaksa Aloa gayet iyi de, uzun seyir yapılacaksa, bir buyuk tekne 80 litre hacimli Comet'i kiralamak daha akıllıca olabilir. Ya da daha fazla yedek mazot belki. Gerçi sorun olmadı, Çiftlik'te Deniz Restoran'ın iskelesine yanaştık. Sağolsunlar, Bayır'dan bir bidon mazotumuz sabaha geldi. Depoyu ve yedek bidonumuzu fulleyip yakıt meselesini hallettik.<br />
<br />
Çiftlik'in denizi harika. Müthiş bir su ve koyun ağzını kapatan adadan olsa gerek, çarşaf gibi. <br />
<br />
Deniz restoranın fiyatları çok uygun. Yemekte ne yedik hatırlamayadım ama muhtemelen hastalığın etkisinden aklımda müthiş bir lezzet kalmış değil. Yakınlardaki bir manavdan limon, nane, bal alıp kendime ilaç yapıp yattım.<br />
<br />
<b>Kumlubük</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRvbALyvMJ_PblUV9PoMwOlBI8dKDk2ydEDOhZfT4VMoor74EZgszzJynwdoj863jj9BWMC6S6s7uQJChFQbsJ85yC-pP7eaj49Kz43hUdXaj0EVARiz07XEXPHI1vQdUmfg01RT3_B0P/s1600/DSC_1660.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjexBuzYW4YJhN2kxgQ44MyYlPnvZDTVuh3c5yHNrZXD71yT9Xhzk9gBKwVyrOGmG5RSfOuSKTG3Jo0nw8w_RER6swmg_Edns02OkBdYiOaqPfEZ0nMxGjKDnNIPohUmSmxt6LSt1zLBhkI/s1600/DSC_1660.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="177" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjexBuzYW4YJhN2kxgQ44MyYlPnvZDTVuh3c5yHNrZXD71yT9Xhzk9gBKwVyrOGmG5RSfOuSKTG3Jo0nw8w_RER6swmg_Edns02OkBdYiOaqPfEZ0nMxGjKDnNIPohUmSmxt6LSt1zLBhkI/s400/DSC_1660.JPG" width="400" /></a></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3yyxv_qZShIEX_u34umeS4hw4rQJR8H6jZbAykSmJkgwiUVb43va-4HahQ3yrR60OjeLuN-7apjmz6eoEBac3oZcJm24rdn713jNwmnGl5MMLkhFXvjGy5xZAkVBpBCtMSgh1ht-fl5qx/s1600/DSC_1661.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çiftlik'ten kahvaltı sonrası çıktık. Orjinal planda olan Serçe Limanı seyrini, hastalığımın pek de hayırlı ilerlemeyişi nedeniyle iptal etmek zorunda kaldık. Sonrasında da Söğüt vardı, ama bir gün geç çıktığımızdan, ondan zaten vazgeçmiştik. Sonuç olarak hava ve sağlık muhalefeti nedeniyle yakınlarda olalım dedik ve Kumlubük'e gitmeye karar verdik. Ders: Yanına iyi kötü bir iki ilaç al.<br />
<br />
Kumlubük Çiftlike çok yakın olduğundan, hadi Turunç'a da bir bakalım
dedik. Belki seversek yanaşır, hem de bir eczane bulurduk. Fazla
kalabalık gelince vazgeçtik. En
kötü ihtimalle Kumlubük'ten Turunç'a karayoluyla gidip ilaç alınabilir
diyerek Kumlubük'te karar kıldık.<br />
<br />
<br />
Henüz öğlen vakitleri olduğundan, bolca yelken yaptık. Arkadaşım
tramola uzmanı olana kadar tramolalar attık. Sonra da onun deyiyişle
"kanaviçe" attık :) <br />
<br />
Kumlubük tatilin en güzel koylarından biri oldu. Çiftlik'e kıyasla çok daha sakin
ve bakir bir koy. Yacht Club restoranda İspanyol usulü ahtapot nefisti.
Servis, güler yüz ve özen nefis. Fiyatlar tuzluca, ama
hakediliyor. <br />
<br />
<b>Turunç Pınarı</b><br />
<br />
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-xDesmSDNQGI/ThNDmL0X7SI/AAAAAAAAF_w/6FZDkRkEpzI/s1600/DSC_8364.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="http://4.bp.blogspot.com/-xDesmSDNQGI/ThNDmL0X7SI/AAAAAAAAF_w/6FZDkRkEpzI/s400/DSC_8364.JPG" width="400" /></a>Kumlubükten erkenden çıktık. Yolumuz 40 mil, Fethiye tarafında Turunç Pınarı. 3-4 saat motor, ardından yelken başladı. Sarıgerme açıklarına geldiğimizde dümeni arkadaşa emanet edip biraz kestirdim. Dönüşümlü uyumalar yapıyoruz ya, benim uyumalar biraz daha fazla, halen hastalık etkisiyle halsiz düşmelerim oluyor.<br />
<br />
Fethiye körfezine yaklaşınca senelerce görmek istediğim bir koya girme denemem oldu. Adını bilmiyorum ama tam hamam koyunun arka tarafı. Girdik ama çok dalgalıydı, başka zamana bırakıp doğrudan Turuç Pınarı'na yollandık. Dümeni emanet ettiğim sevgili arkadaşım cepten gezi parkı haberlerine bakmaktan bir arpa boyu yol gidemediğinden tekrar dümene geçtim :) İki saattir uyuyorum adam topu topu 5 mil gitmiş. :) Afferin sana. #dirensabrım deyip yola devam ediyorum tabii, yapacak birşey yok. Bu defa o uyuyor, koya girmeden biraz önce uyandırıyorum. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-kwUo1C6WZ1M/ThNDfin03ZI/AAAAAAAAF_s/2niE4S7g5gA/s1600/DSC_8363.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /></a></div>
<b> </b>Turunç Pınarına dördüncü gelişim. Her seferinde aynı şeyleri yiyorum: balıkçı
kebabı, ahtapot ızgara. Bir de tesadüf oldu, iki yıl üst üste doğum
günüm bu koya denk geldi. Denk geldi diyorum çünkü her seferinde gideceğim haftanın doğum günümün olduğu hafta olduğunu sonradan farkediyorum ve Turunç Pınarı rotada olmuyor. Öte yandan gelmeden de edemiyoruz.<br />
<br />
Ertesi gün Sıralıbük'e gittik. Bir tonoz'a bağlanıp, son gecemizi geçirdik. Sonaki gün öğlene kadar<br />
körfezde yelken, öğlen Göcek adasında yüzme molası ve 4-5 gibi tekneyi teslim ettik. <br />
<br />
Tatil arkadaşım Özgür'e buradan selamlar. Sorular için lütfen yazmaya çekinmeyiniz. osmanolgen@gmail.com.<br />
<br />
Aşağıdaki görüntüler de bu tatilimizin anısı. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/18k7j5VByuk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
Sevgiler<br />
Osman<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_DjoeRbxwWy9uE-prw_N-EhxvFlaYF2wLrCyl1M8J6hTp2kyxqAXDflZRX_ffdSokKnVGwnN-TpiVAobpUccwV9ruVo__jaYj9DjzypAsLq9yxMR5_1dSerXgiPMLnTGn4xIY0flaGx4o/s1600/DSC_1657.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_DjoeRbxwWy9uE-prw_N-EhxvFlaYF2wLrCyl1M8J6hTp2kyxqAXDflZRX_ffdSokKnVGwnN-TpiVAobpUccwV9ruVo__jaYj9DjzypAsLq9yxMR5_1dSerXgiPMLnTGn4xIY0flaGx4o/s1600/DSC_1657.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></a></b></div>
<b> </b>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-78437622655665946772010-07-08T00:18:00.000+03:002013-05-15T16:38:19.227+03:00Göcek Seferi ( Bu sefer acemi kaptanın değil )<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSwvkDLTL5xWyOy6dcRHCFH9A1l-BweUWnjqBxUVTlWy-zavrIKWXf9Ztq_m2eAiD550eW9s7M7AYpUdBk4DRntqGgZVrABd-Qx6oABKw98w2a7fxPtTaN4OqCKxgv0jZG3Y2kB95RJyx8/s1600/DSC_6310.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499236931919366354" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSwvkDLTL5xWyOy6dcRHCFH9A1l-BweUWnjqBxUVTlWy-zavrIKWXf9Ztq_m2eAiD550eW9s7M7AYpUdBk4DRntqGgZVrABd-Qx6oABKw98w2a7fxPtTaN4OqCKxgv0jZG3Y2kB95RJyx8/s320/DSC_6310.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Daha önceki seyir yazılarımın başlıklarını 'Acemi Kaptanın...' diye başlatırdım. Sanırım artık kendime acemi kaptan demesem de olur. Bu seyirde iki tane miçom olunca, onlara ne çok şey öğretebildiğimi, hatta son günlerde tekneyi tümden onlara emanet edebildiğimi de görünce acemi lakabımı kaldırmayı hak ettim diye düşünüyorum.<br />
<br />
17 Temmuz Cumartesi öğleden sonra miçolarım Mehmet ve Özgür'le tekneyi aldık. Miçolarım derken, iş yerinden arkadaşlarım, okumuş etmiş, mühendis çıkmış adamlar. Denize özendiler ve ilk kez bir tekne tatiline geldiler ve ne mutlu bana ki, çok da mutlu döndüler. Bu arada hemen reklam yapayım, tekneyi kiraladığımız firma budgetsailing.com, Göcek'te. Biz Hasan ve Aziz Kaptan'dan çok dostane bir güleryüz gördük. Tavsiye ediyoruz.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkHpjNnGvguYwjxwpIJrXjTxbg0TbEqKNVZ1FbnyFSh-Nap15QtV8vfwku1K6wdaw-dDIATrGLla_amUGyph8wzS7E7D-vTsuYYFxXlXqvWsRaWtPtFzZESnpjdVz6UV6Gh2T3UHZCcibx/s1600/DSC_6326.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235685090784674" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkHpjNnGvguYwjxwpIJrXjTxbg0TbEqKNVZ1FbnyFSh-Nap15QtV8vfwku1K6wdaw-dDIATrGLla_amUGyph8wzS7E7D-vTsuYYFxXlXqvWsRaWtPtFzZESnpjdVz6UV6Gh2T3UHZCcibx/s320/DSC_6326.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Teknemiz Karia 11, Comet 1050 model bir italyan tasarımı idi. 13-15 knot civarında bir rüzgarda 7.9 knot civarında bir hıza ulaştı ki bence çok iyi bir rakam. Sade bir tekneydi Karia 11, herşey manuel. Irgat yok, hidrofor yok. Ama miçolar dahil bu duruma şikayet edenimiz olmadı.<br />
<br />
Benim Göcek'e beşinci gelişimdi de, miçolar Göcek'e ilk kez gelmiş olduklarından yola çıkışı ertesi güne bıraktık. O gece Göcek'i görelim dedik. Dursun Ustanın yerinde karnımızı doyurduk ve biraz Göcek'i dolaştık. Dursun Ustanın kızı restoranda unuttuğum fotoğraf makinesi çantamı bisikletle arkamdan getirince kendisine 'seç beğen şu miçolardan birini köle olarak al' diyecektim de :) tatil dönüşüne bıraktım. Ne de olsa tatilde bana lazımlardı :) Şaka bir yana Dursun Usta'nın yemekleri güzel.<br />
<br />
Arkadaşları Swiss Otel'in Sundowner restoranına götürmeye çalıştım, atmosferi(!)ni beğenmedik, oturmadan geri döndük. Hakları var canım, gün çoktan batmış, mekanın pek bir albenisi kalmamıştı. Biz de teknede Ipod mini hoparlörümüze müziğimizi taktık. Rakımızı açtık, efkarlandık. O gece büyüleyici müzik miydi, üç yanımızı çeviren dağlar mıydı, yoksa yeşil sarıklı efe mi yaptı ne olduysa artık, yüreğimin bir kenarında kelimeler türedi, durur muyum, hemen gönderdim dünyanın en güzeline sms ile.<br />
<br />
<div>
<div>
<div>
<div>
<div>
<div>
<div>
<br />
<div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-ImDA_9yFIqbr68E03NOPmtEcGdPdesKKBw4Jsp6WppNAmjd4qQJDXJVq12pBrGrZdClGYf02ydfdfA6JT4sXL46Vc0lqu2coiDt93bObJj1a0xC2SBUUXE67_8bFjt2SdgzMVWiYMNaX/s1600/DSC_6502.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235699091615682" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-ImDA_9yFIqbr68E03NOPmtEcGdPdesKKBw4Jsp6WppNAmjd4qQJDXJVq12pBrGrZdClGYf02ydfdfA6JT4sXL46Vc0lqu2coiDt93bObJj1a0xC2SBUUXE67_8bFjt2SdgzMVWiYMNaX/s320/DSC_6502.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a></div>
<br />
<div>
<b>Pazar</b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAE_M-m39ckqFCSTO2nb48vFtdBKwJnszE14pRMB1uWizJ8beZkEUpu-wpBorg6CpWMx8_sfDpEOzAbf256sCdZMT4tFW2LeENg0q_shgqfDAe5IbW3SgbmnWJhBBVXRz5xnGf4LSOXf5o/s1600/DSC_6502.JPG"></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiltIdJ8hDcgzmP7cfTEWD4RixJ9BU5VWk2a1eKzNcFnJz9bneaiEDrA0IAshFkTWeC771kGqZit264YIhY685P6EsiKSX2sdx69gfT6s-tN2NlT3YXx-dNDpNhhMLcsm5EHkMiQxZii4py/s1600/DSC_6475.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499586612229203106" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiltIdJ8hDcgzmP7cfTEWD4RixJ9BU5VWk2a1eKzNcFnJz9bneaiEDrA0IAshFkTWeC771kGqZit264YIhY685P6EsiKSX2sdx69gfT6s-tN2NlT3YXx-dNDpNhhMLcsm5EHkMiQxZii4py/s320/DSC_6475.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a><br />
<br />
Günler öncesinden bağlar ve denizcilikle ilgili teorik bilgilerle donattığım miçolarımı, yola çıkmadan önce biraz da tekne başında eğittikten sonra ve herkesin görevini anlamasını sağladıktan sonra sabah erkenden At Bükü'ne doğru yollandık. At Bükü iyi bir seçim olmadı. Su sıcaklığı bunaltıcı derecede yüksekti. Biraz geçmedi su yüzeyi köpüklendi, sanırım açıklardan geldi, ya da teknelerden birinin marifetiydi farkedemedim. Biz de çarcabuk oradan kaçtık.<br />
<br />
Sonrasında Fethiye tarafına açıldık ve ilk yelken denemememizi yaptık. 13-14 knot civarı rüzgarda yelken keyifli sakin bir seyirdi.<br />
<br />
Akşam Boynuz büküne döndük. Boynuz bükü seneler önce geldiğim halinin çok uzağında maalesef. Su çok bulanık, hamam gibi sıcak, ve akşamında yediğimiz lagos'da etkileyici olmayınca Boynuz bükünü çok iyi hatırlamamaya karar verdim. Öte yandan hala suyun olduğu en medeni koylardan biri, ara ara gitmek lazım geliyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfRZxgnbqKQDYmsH-ZsOWA1Ysa4ymFqQD8ABV6trY8wcj6iLuOcLCwUOZaVmI6Iyi0RB3DoqED0o3QRP7II5wXJZI7OjkfsM41GEzKir0QwKbMLCQnk7CUOGwgddfNpllWnyyFHVKd1-3c/s1600/DSC_6569.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235227627794242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfRZxgnbqKQDYmsH-ZsOWA1Ysa4ymFqQD8ABV6trY8wcj6iLuOcLCwUOZaVmI6Iyi0RB3DoqED0o3QRP7II5wXJZI7OjkfsM41GEzKir0QwKbMLCQnk7CUOGwgddfNpllWnyyFHVKd1-3c/s320/DSC_6569.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Bir gün Göcek koylarında çok güzel yasal mekanlar görsek diyorum. Suyu buzu rica minnet değil de standard bir servis olarak alabildiğimiz restoranlar. Mekanların standardlarını çok yüksek olarak devlet belirlese mesela, koy büyüklüğüne göre bir ya da iki iskeleli restoran'a izin verilse. Duşlar olsa, insanlar koya köpük salmasa. Atık alma zorunlu faaliyet olsa. Rakı buzu servisi şart olsa mesela :) Çok mu şey istedim? Bana göre Göcek'i kirleten aşırı yapılaşma yasağı. Bir nebze kontrollü medeniyet şart.<br />
<br />
Öte yandan oturdu mu insan akşam rakı sofrasına, mezelerin yanına dizdi mi sıra sıra hislerini, bunların hepsi unutulur ve şiir yazmaya başlanır. Yok yok Göcek'te birşey var valla.<br />
<br /></div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjidZPpTeHhjD0tMvxiVbSnMxliKAakqQ2MexXZVJneir161u_i5uFbcTEXajaGb_mxMPXcTQI0coW1usCrfx6yCCx2b7xO0-CbgFTEZOat_kFlAfAA4jS94chS7fvDa7upgodoYJG4w77I/s1600/DSC_6610.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235210670690818" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjidZPpTeHhjD0tMvxiVbSnMxliKAakqQ2MexXZVJneir161u_i5uFbcTEXajaGb_mxMPXcTQI0coW1usCrfx6yCCx2b7xO0-CbgFTEZOat_kFlAfAA4jS94chS7fvDa7upgodoYJG4w77I/s320/DSC_6610.JPG" style="float: left; height: 74px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a></div>
<div>
<b>Pazartesi </b></div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiIeJpQ4gEYxTLaQX3aZVjihJ4WCVlZH7HXcBzNQBDZfK0BDBTtmrNE-6AwREg6WFoNxvP6_040qXa1RjWEK9juySqEvzFzFDAq4uyU2MAVUzmfpW7wEO0q4PbQhZkbRn7RMK1PqwGGY_m/s1600/DSC_6609.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235212275628834" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiIeJpQ4gEYxTLaQX3aZVjihJ4WCVlZH7HXcBzNQBDZfK0BDBTtmrNE-6AwREg6WFoNxvP6_040qXa1RjWEK9juySqEvzFzFDAq4uyU2MAVUzmfpW7wEO0q4PbQhZkbRn7RMK1PqwGGY_m/s320/DSC_6609.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Herneyse. Dönelim konumuza. Ertesi gün yola çıktığımızda niyetimiz yine yelken için Fethiye yönüne gitmekti. Fakat tam açığa çıkıyorken Tersane koyu o kadar güzel göründü ki, oraya daldık.<br />
<br />
Tersane 'nın suyu temiz, serinliği de güzeldi. Öğlen saati olmasına rağmen iyi balık geldi. Gerçi biraz ufaktılar ya yeni heves miçolarımızın bu defalık balıklarını geri atmadım.<br />
<br />
Akşama kadar da orada kalıp akşamı geçirmek üzere Göbün'e geçtik. Geleneksel olarak restorana gitmeden önce teknede demleniyor, sonrasında restorana geçiyorduk. Mehmet'ciğimin tuttuğu sokkanları restorana verdik ve ek balık istemedik. Sadece yanına meze ve bir 35 lik rakı eklettik. Gelen rakam Boynuz Büküne oranla biraz tuzlu gelince ( sonraki gece gittiğimiz yerlere göre de öyleydi ), Göbün'e de tekrar gelmeyiz diye düşünmüştüm ama öyle olmadı, bizim miçoların en son aşık olduğu koy Göbün olduğundan, son gecemizi de orda geçirdik :)<br />
<br />
Akşam yemeğimizi denize 50 cm kala bir masada, ekmek bekleyen bir ördeğin arkadaşlığıyla yedik. Küçük boyutta sokkanları da restoranın köpeği Uyanık mideye götürdü. </div>
<div>
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjurggvLW3DQy1qcBr3bBP8jMI4VdTRJOmjKoKbQey1c0oM6jBr0rjc7zq8wHzvqkA8sstQu1KU8R2xx5gLj4xb7Jr-DYMtrH8B_B6BPWfXItP-2LFdwIP20IBTo8VRKLxKnVWkfqvFfKLo/s1600/DSC_6480.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499586613891653154" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjurggvLW3DQy1qcBr3bBP8jMI4VdTRJOmjKoKbQey1c0oM6jBr0rjc7zq8wHzvqkA8sstQu1KU8R2xx5gLj4xb7Jr-DYMtrH8B_B6BPWfXItP-2LFdwIP20IBTo8VRKLxKnVWkfqvFfKLo/s320/DSC_6480.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a><br />
<br />
Tekneye döndük. Denize daldım. Miçolar da arkamdan. Gece denize girmenin güzelliğini paylaştık miçolarla.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<b>Salı </b></div>
<br />
<div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhslm_PunAhjsqyxgGibRjE7qQSFLZgdwRTKwFyQJ3CiiaNRxy0S2T48BMnMEfmYHNnz6QMA9MFqMhVsxrdoaCoSh4Zwz0HNJ2saiXZfwZmc4qTfU9TmOZGfxBpcPGdUcoSEsqesyUk3s_8/s1600/DSC_6350.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235689778619074" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhslm_PunAhjsqyxgGibRjE7qQSFLZgdwRTKwFyQJ3CiiaNRxy0S2T48BMnMEfmYHNnz6QMA9MFqMhVsxrdoaCoSh4Zwz0HNJ2saiXZfwZmc4qTfU9TmOZGfxBpcPGdUcoSEsqesyUk3s_8/s320/DSC_6350.JPG" style="float: left; height: 320px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 213px;" /></a></div>
Sabahları erken kalkmayı seviyorum. Bu tatillerde de değişmiyor. Çünkü en güzel fotoğraflar yeni bir günün başlama saatlerinde ortaya çıkıyor. Göbün sabahı Mehmet bu defa koca koca sokkanlar tutarken, ben fotoğraf turundaydım. En üstteki gün doğumu fotoğrafı ve soldaki fotoğraf o Göbün sabahından.</div>
<br />
<div>
Salı sabahı acele etmeden çıktık koydan. Bunun iki nedeni vardı, biri miçolarımın ikisinin birden aynı kıza aşık olması ve paylaşma tartışmasının uzun sürmesi :) ( şaka sadece ), ikincisi de miçoların Lüxemburg'lu kayınpederleriyle muhabbet açmış olmalarıydı. Çocuklara bir şans tanımak gerekiyordu.<br />
<br />
Öte yandan bizim çapkın miçolar Lüxemburg'lu kıza ( kod adı Leyla ) ulaşma konusunda hiç bir aşama kaydedemeyince, hadiyin dedim, vira demir. Başka limanda sevgili ararsınız! :)<br />
<br />
Göbünden çıktık Manastır koyunda iskeleye yanaştık. Manastır geçen gittiğimde de rügarlıydı, bu defa da ciddi rüzgarıyla bizi serinletti. Suyu serin ve ferahlatıcıydı. Miçolar 'en çok burayı beğendik Osman abi' dediler. Yani doğal anlamda. Yoksa gece hayatı konusunda Göbün'ün üstüne yokmuş. :)<br />
<br />
Manastır koyu büyüleyici bir doğa ve en çok sevdiğim yönü de tam karşıdan doğan güneşi. Aşağıdaki fotoğraf ertesi günün sabahından.</div>
<br />
<div>
Öte yandan koyda duş dahi yok. Sadece bir iskele ve kuru etli deniz çuprasını zor yediğimi hatırladığım restoranı. Ama dedim ya, en güzel gündoğumlu koy orası, dolayısıyla bunların önemi yok. Akşamları göl benzeri denize 50 cm mesafede rakı yudumlamak, beklentimin üstüne bile çıkıyor. Bir süre sonra yanımıza bir saz üstadı gelip, birkaç türkü de çalınca güzel bir akşam oldu denebilir.<br />
<br />
<b>Çarşamba</b><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh35WEH8AEJito8Vg88BLwS4bloTmmK4RPzN0RxBGJ7db0glUYVuPXHYk953zpn_FAwpEzT3BfkF5l7ptp3x78cMEitKxeIXucGzOWNi20BcQdsP1lWr4UP-5O71gEkao-ekxEpQKaCX4y/s1600/DSC_6469.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235696374995522" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh35WEH8AEJito8Vg88BLwS4bloTmmK4RPzN0RxBGJ7db0glUYVuPXHYk953zpn_FAwpEzT3BfkF5l7ptp3x78cMEitKxeIXucGzOWNi20BcQdsP1lWr4UP-5O71gEkao-ekxEpQKaCX4y/s320/DSC_6469.JPG" style="float: left; height: 85px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Çarşamba sabahı ilk işimiz Manastır yakınlarında başka bir koya demirleyip yüzmek oldu. Sonrasında da Göcek'e dönüp bir kalıp buz aldık. Başka eksiklerimiz de olmuştu da, buzsuz işimiz çok zor olacaktı. Akşam için Bedri Rahmi koyuna karar kıldık. Bedri Rahmi'de hiç iskelede kalmamıştım. Yediğimiz nefis Grida balığı ve muhteşem doğasıyla Bedri Rahmi tatilin bir numarası oldu.<br />
<br />
<b>Perşembe</b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_HkA0FTsY-udv3tshhuLHhJUhHRcrcWAtLwMac3iA_q6r79thQXTrEVChV2NgzbVEbWAKP1u616RxoHyyom8tbyImAJaUjso0rl48xjlhGD3nSTJeK1Qd9CbShwpiLMa4vc1nmSyGUTCI/s1600/DSC_6587.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499235224017222578" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_HkA0FTsY-udv3tshhuLHhJUhHRcrcWAtLwMac3iA_q6r79thQXTrEVChV2NgzbVEbWAKP1u616RxoHyyom8tbyImAJaUjso0rl48xjlhGD3nSTJeK1Qd9CbShwpiLMa4vc1nmSyGUTCI/s320/DSC_6587.JPG" style="float: left; height: 320px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 120px;" /></a>Bedri Rahmi çıkışında haftanın en güzel ve uzun yelken seyrini yaptık. Fethiye tarafına açılıp 15 knot civarı rüzgarla 7.9 knot hızı gördük ve döndük. Miçolarımdan birinin 'Osman abiiii, salayım mı?' dediği şeyin teknenin bayılması esnasında salmak istediği ana yelken iskotası olduğunu sonradan anladım. Yoksa da mazallah altına salacak sanmıştım. :)<br />
<br />
Şaka bir yana, miçolarım çok hevesliydi. Çok da çabuk öğrendiler. Çoğu uygulama için bir kez deneme yetti . Özgür'cüğüm Göcek sahillerinin en hızlı yüzüp izbarço atan miçosu ünvanını haketti bence, tüm demirlemelerimizde çok başarılıydı. Mehmetciğim ise daima 45 derece kazık gibi tutan demiriyle benden en iyi demir atan miço ödülü aldı.<br />
<br />
Yelkeni bitirdik ve Sarsala koyuna geldik. Rica minnet biten suyumuza 40 litre su alabildik. Akşam gün batarken restorana oturduk. </div>
<br />
<br />
<br />
<div>
<b>Cuma</b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9jFDd-h9MTpMr9GNkXqOG5HgsSFz0gBT-vLfk0DmuWOKoLCBVaBaf3FMpPuySEfBYo8xE-ZrUAb2ZT14ofCTn08z3VeHqWL3HrDhsu0tnUviK6yritZ6z5JMuAnLP1Xa706lGXDfG9B2P/s1600/DSC_6351.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5499586606910717458" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9jFDd-h9MTpMr9GNkXqOG5HgsSFz0gBT-vLfk0DmuWOKoLCBVaBaf3FMpPuySEfBYo8xE-ZrUAb2ZT14ofCTn08z3VeHqWL3HrDhsu0tnUviK6yritZ6z5JMuAnLP1Xa706lGXDfG9B2P/s320/DSC_6351.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>O gece 04:30 gibi tesadüfen kalktığımda güzel birşey oldu. Koydaki tüm ışıklar sönmüş, ay batmış, gökyüzü ışıl ışıl bir duvar kağıdına dönmüş gibiydi. Öyle ki, en küçük yıldız zerreleri belirgin. Normalde 10-15 dakikada bir görebileceğiniz yıldız kayması, 2-3 dakika gibi kısa aralıklarda minik minik hareketlenmeler olarak görülüyor. Yandaş bulsam tam denize uzanma vakti ya, miçoların ikisi de uyuyorlardı, rahatsız etmemeyim dedim.<br />
<br />
Sabah Sarsala'dan çıktık, Hamam koyuna demirledik biraz yüzdük. </div>
<br />
<div>
- Osman abi, şurası iyi Osman abi.<br />
- Olum orda boş baba yok, onca yer varken ne diye oraya sıkışalım?<br />
- Ama tekne mavi Osman abi.<br />
<br />
Ah mavi tekne! Güzel Lüxemburg'lu Leyla'nın teknesi. El mahkum, mavi teknenin yanına demirledik. Yalnız tekne o tekne değil :). Bizdeki de akıl, bir daha nerden çıksın karşımıza o tekne? Miçolar paletleri takıp tüm koyu dolaştılar, aradılar taradılar, yok yok yok. Leyla'nın izi yok. :)<br />
<br />
Ve o akşam Leyla'yı en son gördüğümüz yere, Göbün'e dönüp son gecemizi orada geçirmeye karar verdik. Koya yaklaşıyorken bir anda deniz kıpırtısız bir göle dönüştü. Önce uzaklarda başladı yağmur, ufku sis benzeri kapladı, sonra bize ulaştı. Kıpırtısız denize yağmur damlaları düştü. </div>
<div>
<br />
...</div>
<br />
<div>
<br />
Göbün'e girdik. Restoranda garson arkadaşlarımız oldu. Sohpete daldık. Karavida isminde bir hayvancığın etinin yendiği, çok besleyici olduğu, fazla kaçırılırsa insanın kendini tekne direğinde bulabileceği ya da dağlarda eşek aramaya çıkabileceğiyle ilgili yeterince seviyesiz ( ama çok da seviyeli olması gerekmeyen :) ) bir muhabbetten sonra yemeğimizi yedik. Son gecemizi kutladık ve tekneye yollandık.<br />
<br />
Ertesi sabah 5 gibi kalkıp erken bir gün doğumu seyriyle Göcek'e ulaştık ve teknemizi teslim ettik. Haftayı güzelliğe çevirmelerinden ötürü Özgür ve Mehmet arkadaşlarıma ve güzel tekneleri için Hasan ve Aziz kaptana teşekkürler. Ve tabii Göcek için tanrıya. Ve onu koruyup kollayan herkese.<br />
<br />
Ve son olarak da, Göcek'te yaşadıklarımın hazzını, uzakta da olsa varlığının verdiği mutlulukla katmer katmer artıran dünya güzelime teşekkürler.<br />
<br />
Sevgiler<br />
Osman<br />
<br />
Not: Fotoların tümü <a href="http://picasaweb.google.com/osmanolgen">http://picasaweb.google.com/osmanolgen</a> adresinde görülebilir. </div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-81075389109149247922010-06-17T00:35:00.000+03:002013-05-14T00:35:58.296+03:00Acemi Kaptanın İkinci Göcek Seferi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7_FKIxNf2Pe9JS04p9UvG_8db38b4-g53Ki7z0l6kOA7-1BNwBospnxeHHQPH777qCRCsgTth61dcY9fxMoHj0Ndc1TVzbrQk4aVTiFRoDSxV4iizZIbaMWAQsta_kbSYRqK8Pu7oE1q_/s1600/n744258106_1007173_9214.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5481648141805554674" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7_FKIxNf2Pe9JS04p9UvG_8db38b4-g53Ki7z0l6kOA7-1BNwBospnxeHHQPH777qCRCsgTth61dcY9fxMoHj0Ndc1TVzbrQk4aVTiFRoDSxV4iizZIbaMWAQsta_kbSYRqK8Pu7oE1q_/s320/n744258106_1007173_9214.jpg" style="float: left; height: 98px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a> Sevgili blog,<br />
<br />
Aramızda kalsın, işyerinden iki arkadaşıma hafiften kelek yapıp, benimle tekneye gelmeye ikna ettim :) Belli ki önceki yazılarımı okumamışlar, başlarına gelecekten habersiz 17 Temmuz'u bekliyorlar. Yalnız kendime çok da haksızlık etmeyeyim, etrafta dişi martıdan başka birşey olmayacağını onlara peşinen söyledim.<br />
<br />
Öyle bir de terör estirdim ki, 'kaptanın denize atma yetkisi var haa!' dedim, gözlerini korkuttum :). Böyle saçmalıklar 'Aşk Gemisi' dizisinden mi kalma nedir, bir an inandılar valla. Arada şöyle sorular alıyorum insanlardan: 'şimdi sen kaptansın ya, evlendirme yetkin oluyor mu?' :) Tabii diyorum, evlendirme, boşama.. Yani uğraşmayın mahkeme şu bu, boşanacaksanız gelin bir haftalığına benim tekneye, ben sizi boşayıvereyim :).<br />
<br />
Yani şaka bir yana sevgili blog, 17 Temmuz'da öğleden sonra 3 -4 sularında, Göcek belediye marina'dan 10 buçuk metre uzunluğunda bir tekne yola çıkacak. Bu adam yine alıp yüreğini koylara gidecek. Sabahın köründe kalkacak. Güneş acep şurdan mı doğacak, burdan mı diye düşünüp duracak. Kızıl mı açacak, sarı mı? Ne işe yarayacaksa? Teknenin başına oturacak, ayaklarını aşağıya sarkıtacak, kafasını baş ıstralyaya dayayıp düşünecek. Gözlerini denizin yüzeyinde gezdirecek, bir renk, bir ton arayacak. Bulunca sevinecek. Bir sinek olta atacak suya, yavru balıkları tutup tutup denize atacak. Sonra bir kaç martı görecek, bir balıkçı motorunun pat pat pat sesi yürek atışlarına karışacak. Yaşıyorum diyecek. Varım.<br />
<br />
Gece olacak. Suya girecek. Issız bir koyda ise, hele bir de ay yoksa, samanyoluna karşı yatacak simsiyah suya. Tek bildiği kuzey yıldızının yerini bulmaya çalışacak. Yıldızlar yakınlaştıkca yakınlaşacak, uzay boşluğuna yükselecek bu adam. Yıldızlara kadar çıkıp, gerisin geri inecek. Ya da dolunay varsa, yüzünü ona dönecek, yakamozlara tutuna tutuna tırmanacak aya, oturup dünyayı oradan seyredecek...<br />
<br />
( Sonra da hasta olup, yatak döşek yatacak :) )Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-85472036478934921512010-05-11T22:04:00.016+03:002011-06-01T14:02:29.373+03:00Üçüncü Kez Akbük<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3lfcILK5WI-qMSBGqURvXLXRR8CjlZjeWsj_rW4lJqC4z3ngrvdZxBDg7iktPhdXOCETP2fkEnv_SdJurqz3ijY_g0HqDSmvdwD-vGEysjxsftrmmWCO_diZ0z1t5EXtaPofkY8YH-P0R/s1600/DSC_2555.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470091809554102850" style="float: left; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 213px;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3lfcILK5WI-qMSBGqURvXLXRR8CjlZjeWsj_rW4lJqC4z3ngrvdZxBDg7iktPhdXOCETP2fkEnv_SdJurqz3ijY_g0HqDSmvdwD-vGEysjxsftrmmWCO_diZ0z1t5EXtaPofkY8YH-P0R/s320/DSC_2555.JPG" border="0" /></a>Liseden sınıf arkadaşlarımla hala görüşürüz. Öyle seyrek de değil, İstanbul ekibi olarak ayda bir, Türkiye geneli dersek yılda bir gibi buluşmalarımız olur. Bu yılki bahar buluşmasını Bodrum'da yapalım dedik. Fakat nasıl edelim, kim organize eder şu bu derken, kendimi organizatör konumunda bulunca, son iki yıldır gittiğim Akbük'te bir buluşma organize etmeye karar verdim.<br /><br />İki yıl önce iskelesine yanaştığımız ve yemeklerini beğendiğimiz Altaş Restoran'ın pansiyonu da olduğunu görünce tamamdır deyip pansiyon sahibi Öner bey'i aradım uzun haftasonu konaklamamızı ayarladım.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0V-WdT0Hkmxckii0gvAOInBa3ojeaEBQLdNCCURRwl7hRQ0gXsO3SQpk4SwDjOWupsXp511pyRDmERKCRtP1qAO8Mmi_3ppdDTE33AZVZFDxG21WI05jGwLLDB7V821_JOZP-oi5SWbqd/s1600/DSC_2563.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470091798476830434" style="float: left; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 213px;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0V-WdT0Hkmxckii0gvAOInBa3ojeaEBQLdNCCURRwl7hRQ0gXsO3SQpk4SwDjOWupsXp511pyRDmERKCRtP1qAO8Mmi_3ppdDTE33AZVZFDxG21WI05jGwLLDB7V821_JOZP-oi5SWbqd/s320/DSC_2563.JPG" border="0" /></a>Cumartesi sabah Bodrum havaalanından kiralık minibüsümüze atlayıp, Akbük'e doğru yola çıktık. Bu arada sevgili Bodrum sakini arkadaşım Pelin'in tahmin ettiği üzere Didim Akbük değil, Gökova Akbük burası. Gökova körfezinin kuzey kıyılarında, Akyaka'nın biraz batısında cennet parçası bir koy. Akbük'e gitmek için önce Milas'tan Ören'e gitmek gerekiyor. Ören Akbük arası biraz yorucu da olsa 26 km kadar. Toplamda 90 km kadardı diye hatırlıyorum.<br /><br />Öte yandan iki GPS teknolojili arkadaş olarak Gökhan ve ben bu yolu bulamayıp :) Akyaka'ya kadar gidince gidiş süremiz biraz uzadı. Öğlene doğru koya vardığımızda nefis bir hava ve mükemmel bir deniz bizi bekliyordu. Maalesef fotoğraflar önceki senelerden ( fotoğraf <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz4wDxtWZ3aqxRolocYuT9tEXQSG_neagx8f-XZ0TImjvLvCq4ROxvvw5BHMb6BCN6ur4tfS9s0OF7mYFQ-wtSpbWYa1Hkil_qcPBL-fa8PRx7UTFMawLBTD0-FwaIeZswQGjVJn9CV5Yj/s1600/DSC_2566.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470091791712665474" style="float: left; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 213px;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz4wDxtWZ3aqxRolocYuT9tEXQSG_neagx8f-XZ0TImjvLvCq4ROxvvw5BHMb6BCN6ur4tfS9s0OF7mYFQ-wtSpbWYa1Hkil_qcPBL-fa8PRx7UTFMawLBTD0-FwaIeZswQGjVJn9CV5Yj/s320/DSC_2566.JPG" border="0" /></a>makinamı sabah uçağa yetişme telaşıyla unutmuşum ) fakat denizin renginde, durgunluğunda bir fark yoktu. Pırıl pırıl, dupduru, lacivert-turkuaz bir suyu var Akbük'ün.<br /><br />Yemeğimizi yeyip biraz denize girdik. Grupta Mayıs ayında ilk kez denize girenler oldu diyeyim, Akbük'ün denizinin çekim gücüne siz karar verin. Su serin ( tamam serinin biraz ilerisi belki :) ) ama içinde durunca ısınılan türden. İçinde durdukça morarılan denizler de hatırladığımdan, Akbük'te denize soğuk demek yanlış olacak.<br /><br />Altaş pansiyon temiz odaların, duşların, kendi tarlalarında yetiştirilme sebzelerle yapılan salataların olduğu güzel bir mekan. Akşamki <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUeJjR6JdguQ3ty6Ag8l_PJZBVZO3MZ0IeK4hW2byjNo12FzR3fZ0jL-zV2Rx61bTbCyo0W7tCwjEo8RkSrf-e1FxkoxkqISeRHpGL4ShiGytZZ51D2lHII0Mip3OInKUwnevuVHQOOMCk/s1600/DSC_2692.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470091787943814178" style="float: left; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 213px;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUeJjR6JdguQ3ty6Ag8l_PJZBVZO3MZ0IeK4hW2byjNo12FzR3fZ0jL-zV2Rx61bTbCyo0W7tCwjEo8RkSrf-e1FxkoxkqISeRHpGL4ShiGytZZ51D2lHII0Mip3OInKUwnevuVHQOOMCk/s320/DSC_2692.JPG" border="0" /></a>barbun ve lagos ziyafetimiz de güzel olunca, tamamdır dedim, buraya tekrar gelinir.<br /><br />Tatilde erken kalkıp sabah fotoğrafları çekmeyi seviyorum. Fakat bu sefer makinem yanımda olmadığından Pazar sabahı saat falan kurmadım. Öte yandan koydaki oksijen miktarından mıdır nedir, sabahın 4 buçuğunda uyandım. Uyanmışken de sahile inip biraz koyu seyrettim. Bir buçuk saat kadar dolandım.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6f2EsbUuB1i-4sgixlH37vkEYFNlqpdeOhBdpVzy8uF4OZmCMyvPRT8qSE0EBNi37ywiJajvtFttgSm_ZKpuXb4CU6LvPTZKgdz5ImxGPgc_5O-zvPdYYCZvN43GFMTD-inTlgob5wDR1/s1600/DSC_4195.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5470091788118969874" style="float: left; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 213px;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6f2EsbUuB1i-4sgixlH37vkEYFNlqpdeOhBdpVzy8uF4OZmCMyvPRT8qSE0EBNi37ywiJajvtFttgSm_ZKpuXb4CU6LvPTZKgdz5ImxGPgc_5O-zvPdYYCZvN43GFMTD-inTlgob5wDR1/s320/DSC_4195.JPG" border="0" /></a>Pazar sabahı günün biraz serin ve havanın kapalı olacağını görünce, hem o gün ayrılacak arkadaşlarımızı bırakmak, hem de bir çevre gezisi yapmak adına Ekincik koyuna doğru yola çıktık. Arkadaşlar orayı da çok beğendi. Ekincik, Köyceğiz gölünün hemen batısına tekabül eden başka bir cennet kösesi. Fakat gittiğimizde hava hala kapalı olduğundan, ve suyu Akbük'e kıyasla biraz daha az berrak olduğundan kimse denize girmedi. Akbük'ten sonra denize girmek zorlaşır, buradan uyarayım :)<br /><br /><br />Arkadaşlarımızı havaalanına bırakmadan önce Güllük'e uğrayacak vaktimiz oldu. Güllük bana göre değil, biraz beton. Yolcularımızı gönderdikten sonra da bu defa Ören yolu üzerinden Akbük'e döndük. Son akşamki yemeğimizi rakı, meze ve azar azar porsiyon etlerle hafif tutup yattık.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz4wDxtWZ3aqxRolocYuT9tEXQSG_neagx8f-XZ0TImjvLvCq4ROxvvw5BHMb6BCN6ur4tfS9s0OF7mYFQ-wtSpbWYa1Hkil_qcPBL-fa8PRx7UTFMawLBTD0-FwaIeZswQGjVJn9CV5Yj/s1600/DSC_2566.JPG"></a><br />Pazartesi sabahı nefis bir denize uyandık. Bu arada dibi kum, suyu pırıl pırıl muhteşem bir köşesi var Akbük'ün. Ulaşımı yürüyerek dahi biraz meşakkatli ama ödül büyük. Benzer bir koya Sedir adasında ücretli giriliyor, nefis bir su. 'Kimse yok' un yanısıra, kum zeminin muhteşem hissi ender bulunan türden.<br /><br />Arkadaşlara 'bu koyda ömür boyu yaşarım' diyorum, 'sıkılırsın' diyorlar. Nasıl sıkılır insan bu renkte bir denizden, insanı adeta sarhoş eden oksijenden, sabah tam karşıdan doğan güneşten.Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-18846289239099320362010-01-03T00:32:00.000+02:002013-05-14T00:32:51.890+03:00Ingiltere<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghsAzHARNSz2XMO5j7ejMY2xvQNu8rhJNB-tIw1CRj2iUB6rvPQqA0vClAEJ7t5n_sA44sCGsWpz3dkulr1pjRQthxJlYsOSSIMQLBZPKyPkGYGvLyp-gbmBqDl1krP_9ftWplTO7tYfry/s1600-h/DSC_5244.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423657143798033922" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghsAzHARNSz2XMO5j7ejMY2xvQNu8rhJNB-tIw1CRj2iUB6rvPQqA0vClAEJ7t5n_sA44sCGsWpz3dkulr1pjRQthxJlYsOSSIMQLBZPKyPkGYGvLyp-gbmBqDl1krP_9ftWplTO7tYfry/s320/DSC_5244.JPG" style="float: left; height: 320px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 317px;" /></a>Ablam senelerdir çağırır durur, İngiltere'ye bir türlü iş harici gidememiştim. Bu yılbaşında gitmemek için bahane bulamayınca, geçen yıl aldığım 5 yıllık vize de taciz edince, 24 Aralık - 3 Ocak arasında atladım gittim.<br />
<br />
10 gün boyunca şunların unuttum:<br />
<br />
- 0.50 promil alkolü geçmemeli, bakarsın polis molis olur :)<br />
- Akşama ne yesem?<br />
- Yarın hava karlı mı acaba? Arabayla çıkmamalı mı?<br />
- Internet bankacılık parolam<br />
- Ergenekon, açılım, dolar.<br />
- Bugün naapsam?<br />
- Saat kaç? Bugün günlerden ne?<br />
<br />
<br />
Tam bir teslimiyet içersinde 10 gün geçirdim diyeyim anlayın. Hiçbir eylemimi planlamadım, başıma ne geldiyse :) süpriz oldu. Başıma birşey gelmediği zamanlarda evde kitap okudum, biraz Andy'nin piyanosuyla oynadım, bir iki film seyrettik. Andy Cristmas tatilinde aralarda çalışılması gereken 1,5 günü de izin almış sağolsun.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYKZ-dy6mTRrKhJq4wug7Ci6mmI_lmlGKmO8U1kNrUhvNlZwetHEuf0FLFWnfQkstd2g1X_Xv0WXUgUHbVVvTnP-AVTS7MgrGC4U1EFZOn4eRoNOIfresdmbbw4TxhM43ZYoHiTy9bpMY2/s1600-h/DSC_5257.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656859607225906" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYKZ-dy6mTRrKhJq4wug7Ci6mmI_lmlGKmO8U1kNrUhvNlZwetHEuf0FLFWnfQkstd2g1X_Xv0WXUgUHbVVvTnP-AVTS7MgrGC4U1EFZOn4eRoNOIfresdmbbw4TxhM43ZYoHiTy9bpMY2/s320/DSC_5257.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Arada da "hadi şuraya gidiyoruz" deyip deyip beni bir yerlere götürdüler. Yukardaki kuğular Thames nehri kıyısında atılan yemleri kapışan kuğu ve martılar.<br />
<br />
<div>
Biraz ilerde tekne evlerden biri sol fotodaki. Sahibi çatısında çiçek yetiştiriyor. Her ne kadar bizim koylarla kıyaslanmasa da, eğlenceli bir yaşam olmalı. Bir gün bir yerde, başka bir gün nehrin başka bir yöresinde. Gerçi herşeyden sıkılan insanoğlu için bir çözüm mü? Zor. Tamam mekan değişiyor da, su aynı su, tekne aynı tekne, biriyle birlikte isen o da sabit... Çok sıkıcı :) Atsan atılmaz.. Nehir temiz değil. :) Şaka yapıyorum, öyle birşey yok. Ben sıkılmazdım. </div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9U9D_3fjhP_upMYlGXZiIL5_lZFhv_dSKvRg2sy3DY54ULnN11TLZnuLQQLkpPD0SKTU9wkZngwn1VP04Ll72iHyC1O1F7ocCWik6MQ6nd5wU3JYcja3WIHDl6r6ePI3FDm5uVvFgAljI/s1600-h/DSC_5299.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656619413771266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9U9D_3fjhP_upMYlGXZiIL5_lZFhv_dSKvRg2sy3DY54ULnN11TLZnuLQQLkpPD0SKTU9wkZngwn1VP04Ll72iHyC1O1F7ocCWik6MQ6nd5wU3JYcja3WIHDl6r6ePI3FDm5uVvFgAljI/s320/DSC_5299.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Ertesi gün müydü neydi, diyorum ya saate güne pek bakmıyorum, Londra'ya gittik. Heryer süs içinde malum yeni yıl. Bir gösteri sonrası eskilerde madencilerin yediği, kıymalı börek benzeri bir yiyecekle karnımızı doyurduk. Antika bir pub'da birer biradan sonra Soho'ya gittik. Gay barları normallerinden ayırt etmeyi öğrendim. Meğer bizim romantik gökkuşağı, hani şu altından geçince cinsiyet değiştirdiğin, gay kardeşlerimizin hoşlandığı bir sembolmüş. Gay barların bazılarının kapısında gökkuşağı oluyor. Bir daha gökkuşağı fotosu çekersem iki olsun. :)</div>
<br />
<div>
Londra güzel şehir. Düzenli, tarihi binalar pırıl pırıl. Pub'lar dolu dolu ama ben yine de İngiltere'nin kırsal kesimini daha çok seviyorum. Düz yeşillik, heryer orman, yazları bunaltmayan sıcak.</div>
<div>
Andy'nin kahve bilgi birikmini aldım bu tatilde. Cappucino, Amerikano, Expresso, Latte nasıl yapılır, farkları nedir hiç bilmezdim. Andy'ini herşeyi manuel yapılan ama orjinal fiyatı dünyanın parası bir kahve makinası var. Örneğin Cappuçino için tarif şöyle: </div>
<br />
<div>
Fincanlara kaynar su dolduruyorsunuz. Temizleniyor ve ısınıyorlar. Bizim kahvehneciler benzer birşey yapar. Kaynar suyu birinden ötekine gezdirirler. Sonra sütü pense yardımıyla köpürtüyorsunuz. :) ( Andy'ninkinin buhar açma düğmesi kırık, penseyle gevşetmek gerekiyor. Andy'de herşeyi manuel, ham, sade seviyor benim gibi. Dolayısıyla onu da tamir etmemesini anlayabiliyorum. ) Herneyse, süt kremamsı bir köpük haline geldiğinde hazır olmuş oluyor. Kahveyi fincanlara paylaştırıp, sütü üstüne ekliyorsunuz. Kahvenin ne kadar sıkıştırılacağı, miktarı ve ne kadar suyun içinden süzüleceğine kadar çok kritik detaylar var. Örneğin kahve süzme kolu diyeyim artık adını bilemiyorum, onun çok ağır ve metal yoğun olması gerekirmiş. İşi yaparken en büyük kabus, kahvenin soğuması çünkü. Kahve soğumamalı. </div>
<br />
<div>
Bu kadar hazır bilgiden sonra bir kahve makinası alasım geldi aslında ya, Türk Kahvesi hariç kahveyi öyle büyük bir kefiyle içtiğim de yok. Belki daha sonra bilemiyorum.</div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHJFPPFMYQvgrHV_6DuAzj0BxL4jbwsMtoUKMeqQkl7Ia6-1KnwrEa-SbPLGghWKTkv8WxOKBnjpy31KDgS28mW-UQqYDSn982CGo3ichdAwrN3xjWu5jRIF-LEZOFJDIAJrfczAuJSUlx/s1600-h/DSC_5318.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656613253413602" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHJFPPFMYQvgrHV_6DuAzj0BxL4jbwsMtoUKMeqQkl7Ia6-1KnwrEa-SbPLGghWKTkv8WxOKBnjpy31KDgS28mW-UQqYDSn982CGo3ichdAwrN3xjWu5jRIF-LEZOFJDIAJrfczAuJSUlx/s320/DSC_5318.JPG" style="float: left; height: 320px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 213px;" /></a>Sonraki günlerden bir gün, ablamın Brighton'daki arkadaşı Hale ve eşiyle Guildford yakınlarında buluştuk. Küçük bir köy pub'ında çok lezzetli bir akşam yemeği yedik. Andy'nin "Designer's Fish and Chips" dediği yemeğim harikaydı.</div>
<br />
<div>
Bu arada Cristmas'ın birinci günü :) bayramlaşıp öpüştükten sonra geleneksel Christmas yemekleri yedik. Aslına bakarsanız herşey o kadar aynı ki. Bizde de sadece özel günlerde yenen yemekler vardır, çocukluğumuzdan beri yediğimizden bize çok lezzetli gelir. Oysa ilk kez yiyen bir yabancı aynı tadı almaz. Christmas keki güzeldi de, eminim Andy için bir ziyafetti. </div>
<br />
<div>
Başka ne öğrendim? </div>
<br />
<div>
- Türkçe'de adı kişniş olan, maydanoz şekilli ama farklı tat ve kokulu bir bitki. O tip bitkileri "bu kadar kötü kokan bir şeyi insanlar yediğine göre çok faydalı olmalı" niyetiyle yerseniz daha rahat edersiniz... :) Şaka şaka. Salatalara değişik bir tat veriyordu, ben sevdim. </div>
<div>
</div>
<div>
- Anason'un bitki olarak görünümü, ve Viyetnam sokaklarında satılan noodle'ların içine katıldığı.</div>
<div>
</div>
<div>
- Anason yeyince insanın kafasında rakı vurabildiği :) Bir de Brighton'a gidince oldu, deniz kokusundan olsa gerek. </div>
<br />
<div>
- Çok kuzey meridyenlerinde alkolun etkisinin azaldığı ( yok bunu ben uydurdum, bilimsel niteliği yok :) ) </div>
<br />
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixVEmpCmxURuVh6URgsr7EutkdvfSw9MsY6Tqop0Hf2BrM8W5xycLCjqDlrJXVGbcjIf8OT_G3k1IYLjd6xSrNBI7EmEzWencyw-PVfRTVbjMF5kAbY5QtdSrpFWPa1uXY7G52LheASTnr/s1600-h/DSC_5386.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656598358148834" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixVEmpCmxURuVh6URgsr7EutkdvfSw9MsY6Tqop0Hf2BrM8W5xycLCjqDlrJXVGbcjIf8OT_G3k1IYLjd6xSrNBI7EmEzWencyw-PVfRTVbjMF5kAbY5QtdSrpFWPa1uXY7G52LheASTnr/s320/DSC_5386.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Yine ne çok boş şey yazdım. Tamam devam ediyorum. Yılbaşı akşamında Hale'ye bir süpriz yapmak üzere Brighton'a gittik. Ertesi gün aynı zamanda Hale'nin doğum günü olduğundan program yoğundu. Sırasıyla evde akşam yemeği, Tekin'in çok yakın bir arkadaşının evinde verdiği partide yeni yıl kutlaması, sonraki gün öğlen ikide 4 derece sıcaklıktaki denize girme ( ben değil, şu yukardaki fotodaki sofra başında görünen kırmızılı çılgın hatun :) ), sonra hastane ( opsiyonel ), sonra pub, sonra akşam yemeği ve içkileri, ve sonrasında evde parti. </div>
<br />
<div>
Tekin beni herkese Ozzy diye tanıştırdığından olsa gerek, Brian'ın İskoç aksanının anlama oranım, adam benim Brighton'lu olmadığımı öğrenince biraz arttı. En azından benim anlamamamı garip karşılamadı :) Hatta İstanbul'da rakı şalgam içtiğine, Galatasaray hamamına gittiğine kadar konuştuk. İtiraf ediyorum yılbaşı partisinde "More beer?" dışında birşey anlamamıştım. Yalnız yine de Brian ve eşinin beden dilleri, biz iyi insanlarız ve misafir ağırlamayı da çok seviyoruz dedi durdu, o da yeterdi zaten.</div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgW32LatSB-0gcu2I-eVuxGLsSx0mWno1NN3oSSU49EDSCqZSPswekcoXIwoWYAUsEX9XmqdqBCalath8bAao_VoU9evYAXGF9E3wylSzedPEb_zteWCtmHpdmmajxt3mHJdoEgmGxgZHk-/s1600-h/DSC_5356.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656605240340658" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgW32LatSB-0gcu2I-eVuxGLsSx0mWno1NN3oSSU49EDSCqZSPswekcoXIwoWYAUsEX9XmqdqBCalath8bAao_VoU9evYAXGF9E3wylSzedPEb_zteWCtmHpdmmajxt3mHJdoEgmGxgZHk-/s320/DSC_5356.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>Brian'larda adları aklımda olmayan epeyce geleneksel Ingiliz gıdası tükettikten sonra eve döndük.</div>
<br />
<div>
Sonraki gün öğlen Hale'nin kırk yaş çılgınlığı için denizde buluşulacaktı, oraya gittik. O kadar dedim kettle götürelim biraz su kaynatalım da hiç olmazssa denizde gireceğin yere döker azcık ısıtırsın diye :), dinlemedi. İlle de buz gibi suya girecek. Bana sen de gir deyip duruyor. Seferiyim kızım ben, olmaz :) </div>
<br />
<br />
<div>
Brighton sahili güzel. Deniz o gün çarşaf gibiydi ve birkaç sahil fotosundan sonra pub'a yolandık. İngiltere pub'ları atık pusetli bebeklerin bile getirildiği çok güzel mekanlar olmuş. Sanıyorum çocuk <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaOMukpsKifagaYctBYOelBmHh2G2nd8IyMViMleI8RziCbfJ6AsweWeyohIzae5CbNSj2Q2fCjIihdeSZZPqO9D6dSxhlbKSD8gqd-zpt2GgJHCjizhSb3tpE6qu0wkCBOvHtuYtu22DI/s1600-h/DSC_5349.JPG"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423656609732613346" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaOMukpsKifagaYctBYOelBmHh2G2nd8IyMViMleI8RziCbfJ6AsweWeyohIzae5CbNSj2Q2fCjIihdeSZZPqO9D6dSxhlbKSD8gqd-zpt2GgJHCjizhSb3tpE6qu0wkCBOvHtuYtu22DI/s320/DSC_5349.JPG" style="float: left; height: 213px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px;" /></a>işi biraz da sigara yasağının eseri. Çocuklar akıllı uslu oturuyor, masaların tepelerine çıkmıyorlar. Yaptıkları en muzip yaramazlık pencereye vurup, kızlara el sallayıp saklanmak ve "bana gülümsedi" demek. :) </div>
<br />
<div>
Pazar günü sabah uçağıyla İstanbul'a döndüm. İlk gece 3:30 'a kadar uykum gelmedi. E senden iki saat geç uyuyan bir memlekette gecenin ikilerine kadar kudurursan... :) </div>
<br />
<div>
Neyse, yavaş yavaş normale dönüyorum. İnsan herşeye alışıyor diyeyim, ve bu yazımı da kapatayım. </div>
<br />
<div>
Tüm misafirperverliklerinden ötürü Derya, Hale, Andy, Tekin 'e çok teşekkürler. </div>
<br />
<br />
<div>
</div>
Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-27390436022476160342009-09-27T17:22:00.019+03:002010-02-25T13:03:44.660+02:00Hisarörü Körfezi - Devam<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNFEJK_mCvUA87tF8hkDOehMUZ1fMzhhx00NosqLB-M38zQgXxfZwpwmKMS5OwYrJjuBYPUwaP7MNp2c8jqwlk7nA9KwoqslOHjldIDArqNvzt9Hw3WemJx0OmcptGMej-fNqUeH1iiCS6/s1600-h/DSC_4763.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386153126382907138" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNFEJK_mCvUA87tF8hkDOehMUZ1fMzhhx00NosqLB-M38zQgXxfZwpwmKMS5OwYrJjuBYPUwaP7MNp2c8jqwlk7nA9KwoqslOHjldIDArqNvzt9Hw3WemJx0OmcptGMej-fNqUeH1iiCS6/s320/DSC_4763.JPG" border="0" /></a> <strong>4. Gün Selimiye </strong><br /><br />Ertesi gün öğleden sonra, tekne ekibinden iki kişinin ayrılacağı Selimiye iskelesine yanaştık. Selimiye, küçük bir sahil köyü. Pırıl pırıl bir denizi var. İşletmelerin önemli bir kısmı, varı yoğu İstanbul'da bırakıp buraya yerleşen elit insanlar.<br /><br />Yolcularımızı gönderdikten sonra Mehmet Kaptan'ın kolejden arkadaşım dediği, karı koca bir çiftin işlettiği şirin bir kafede biraz soluklandık. Civardaki evlerin dış cepheleri özenli, bazıları resimlerle süslü, bazıları çiçeklerle bezeli.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrbj0zZ5Kg91KHaKGgMCCLgzeexLi7XZjfghJ4rzwLKXaY0Od7vTHngmSUBrOoh5-v_znaRqjBRyosNMNPEuy-bltOVz4l5J8COsljtvWaCUpvx4hzP_D0KUCmmb-r6GpD8xIuNMFKST5z/s1600-h/DSC_4749.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386157374255434370" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrbj0zZ5Kg91KHaKGgMCCLgzeexLi7XZjfghJ4rzwLKXaY0Od7vTHngmSUBrOoh5-v_znaRqjBRyosNMNPEuy-bltOVz4l5J8COsljtvWaCUpvx4hzP_D0KUCmmb-r6GpD8xIuNMFKST5z/s320/DSC_4749.JPG" border="0" /></a>Selimiye'den ayrılıp yakınlardaki bir koya gecelemek üzere vardık. O koyun adı yoktu. Sonradan telefonuma koyduğum GPS bookmark'larına da baktım, gerçcekten adsız bir koy. Fakat koyun güzel bir tarafı vardı ki, bir sonraki gün ana yelken de dahil, şöyle gün boyu güzel bir yelken yapma kararı aldık.<br /><br />Bu arada geceleri dolunayı bahane ederek, aslında hava o kadar da müsait olmamasına rağmen, denize atlayıp atlayıp duruyoruz ve Allah sonumuzu hayretsin deyip geçiştiriyoruz. Andy'e denize girmeyi düşünüyor musun diyorum. 60 a 40 karşıyım diyor. E hadi girelim o zaman diyorum :), giriyoruz. Tabii diğerleri de peşimizden. Gerçi sonradan ekip bensiz de bir gece girdi. Öyle tatlı bir uykum gelmişti ki, dolunayın loş ışığında, simsiyah bir deniz içinde, kendini uzay boşluğunda gibi sıfır ağırlıkta hissetmenin muhteşemliğini başka bir akşama bırakmıştım.<br /><br /><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbp5FypOr_XLF_ZMbjmKZUiMqiZj5SsglEg_ugJ-LFT6TAnK570521xhLE1fLHn2cTC3nd5UH6c6Z8K_m_KRCptQdkOwugVwX9fGT53nyHSXKVO7_L0I4YWEJVsr5hltH0LHtaUC37eshR/s1600-h/DSC_4785.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386161419590920258" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbp5FypOr_XLF_ZMbjmKZUiMqiZj5SsglEg_ugJ-LFT6TAnK570521xhLE1fLHn2cTC3nd5UH6c6Z8K_m_KRCptQdkOwugVwX9fGT53nyHSXKVO7_L0I4YWEJVsr5hltH0LHtaUC37eshR/s320/DSC_4785.JPG" border="0" /></a>5.Gün Dirsek Bükü</strong><br /><br />İşte su temizliği kategorisinde gördüklerim arasında en üst sıralara yerleşen, hatta belki de en üste oturan bir koy: Dirsek Bükü. Dirsek büküne geldiğimizde koyun içlerine doğru kurulu olan küçük restorana çok yaklaşmadan, güney tarafında kayalıklara kıçtan kara olduk. Akşam biraz çalkanlıtı sudan pek birşey anlayamadıysak da, sabah kalktığımızda gördüğümüz suyun durgunluğu, derin mesafeye rağmen dip balıklarının seçilebilmesi, turkuaz ötesi bir renk Dirsek büküne tatilimizin en gözde yerlerinden biri notunu verdi. Bir sonraki tatile mutlaka bir iki akşam ayırmalı.<br /><br />Selimiye - Dirsek Bükü arası mesafeyi tümüyle yelkenle kat ettik. Bir ara dümene geçip, 19.2 metrelik bir yatın dümen farklılıklarını algılama şansım oldu. En önemli fark, teknenin dümen hareketine verdiği tepkinin biraz daha zaman alması gibi geldi bana. Bir de dümene binen yük özellikle orsa seyirde küçük tekneye oranla biraz daha yorucu. Ama tabi ki çok daha zevkli.<br /><br />8.2 knot luk rekorumu kimse kıramayınca :) dedim kaptan tamam artık koya gidebiliriz. :) Dirsek bükü ağzında yelken indirip, koya girdik. Dirsek bükü, balığı da bol bir yer olarak aklımızda kaldı. Ben yine ispari tutmaya devam ettiysem de, arkadaşlar sokkan ve bilimum başka balıklar tuttular.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqcwZEyxGPolpmE1cJz-Fa0xpO09zhFQAE5v4pX1VvlKWIvNIjKnRL06xAwt6_vya-_jDy_S3j4lgYWrZIopa5cSxWfeT3mcOH1Ed1nOD40bgQhRx-QU4eHEEPhHz-QCq_dDjzHcHEpaQl/s1600-h/DSC_4789.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386168646473817714" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqcwZEyxGPolpmE1cJz-Fa0xpO09zhFQAE5v4pX1VvlKWIvNIjKnRL06xAwt6_vya-_jDy_S3j4lgYWrZIopa5cSxWfeT3mcOH1Ed1nOD40bgQhRx-QU4eHEEPhHz-QCq_dDjzHcHEpaQl/s320/DSC_4789.JPG" border="0" /></a>Dirsek bükü akşamı, planımıza göre dönüşe geçmemiz gereken günden öceki son akşamdı. Tatili Turgutreis giriş ve oraya dönüş olarak planlamıştık ve bir sonraki gün yani Perşembe dönüşe geçip, Bodruma yakınlaşmamız gerekiyordu. O arada fikir kimden çıktı bilmiyorum, 'neden biz de Selimiye'den dönmüyoruz ki' denildi. Selimiye'den Bodrum havaalanına dönüşü sorduk, biraz pahalıcaydı ya, kaptan Turgutreis'e dönmeyeceksem bir kısmını da ben hallederim dedi ve o gece planı değiştirmeye karar verdik. Bodruma dönmeyecek, Selimiye'den Havaalanına gidecektik.<br /><br />Plan değişikliğiyle 2 gün birden kazanınca Kaptan 'hadi sizi Simi'ye götüreyim o zaman' dedi. 'Kaptan iyi de, ne pasaport ne birşey' diyecek olduk, günübirlik gidişlerde, çok kısa giriş çıkışlarda sorun yaşanmadığımı, hele de Türk bayraklı yatların avantajlı olduğunu söyledi. Ve biz ertesi gün kendimizi Simi'ye yanaşır bulduk.<br /><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5Pg1VTArvXQgrV7Qqf6dxq4i5NNSseDGyAcd0W0L9IpyWIvIgmpngMQGDk2dSCW5DsGd6ov7GatPcrDThAzRYe_18dlCLfrHm2H6jiZSKUJxTtjaz4oiQbM-xuO7gDaHFOC-d5qnlJpD5/s1600-h/DSC_4804.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386168011079193378" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 190px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5Pg1VTArvXQgrV7Qqf6dxq4i5NNSseDGyAcd0W0L9IpyWIvIgmpngMQGDk2dSCW5DsGd6ov7GatPcrDThAzRYe_18dlCLfrHm2H6jiZSKUJxTtjaz4oiQbM-xuO7gDaHFOC-d5qnlJpD5/s320/DSC_4804.JPG" border="0" /></a>6. Gün Simi</strong><br /><br />Simi'ye yanaşıp, koya girişte iskele uçta kalan yakıt istasyonuna bağlandık. Kaptan yakıt ikmali yaparken, bir buçuk saat sonra teknede buluşmak üzere adanın merkezine doğru kıyı kıyı yürümeye başladık. Ada, bir tek modern mimarili yapı barındırmaması ile büyüleyici. Evlerin tümü şirin tarihi evler. Çok çok iyi korunmuş bir mimari doku, yeni yapıların dahi adaya has dokuyu barındırması, pırıl pırıl, şirin daracık ara sokaklar, dış cepheleri sanat eserini andırır evler.... Adaya mutlaka tekrar gelmeyi, bu defa pasap<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge1GUn93dt7HKrqGqEOXWD1sQGTRfSstpPQzXm_7dnaQqRsjnbygfiE1-i6LO1VV78FtUQNhDGEGtaMf3WlWUkOkGL7dtfwUhBV3E2J-rCE3wpCqZjaUXX1NkH6oDDhMuV3QTCBWBeYNdH/s1600-h/DSC_4845.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386180029989502498" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 213px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge1GUn93dt7HKrqGqEOXWD1sQGTRfSstpPQzXm_7dnaQqRsjnbygfiE1-i6LO1VV78FtUQNhDGEGtaMf3WlWUkOkGL7dtfwUhBV3E2J-rCE3wpCqZjaUXX1NkH6oDDhMuV3QTCBWBeYNdH/s320/DSC_4845.JPG" border="0" /></a>ortlarımızla ve gece konaklamalı olarak gelmeyi planlayarak, alışverişimizi tamamlayıp tekneye döndük ve öğlen yemeğimizi yemek üzere yakınlardaki bir koya demirledik. Koyda kapıları denize açılan, denize kıyılı evler ve küçük de bir taverna vardı. Yemeğimizi yeyip, adanın arkasında kalan Panormiti Koyuna yollandık. Panormiti adeta gece teknelerin konaklaması için yaratılmış, dar girişli , çanak şeklinde bir koy. Su derinliği 5 metre civarı. Saat başı çalan kilise çanı ve nadir araç sesleri harici koy sessiz. Koy girişinde tepeye kurulu bir yel değirmenine yürüyüş yolu var.<br /><br />Panormiti'de sabah son kez denize girdim. Son kez diyorum, çünkü maalesef, önce bir karın ağrısı, sonra hafif ateş ve halsizlikle devam eden üşütme beni bir gün kamaraya hapsetti. Panormiti'den ayrılıp, Orhaniye'nin karşısındaki, kaptanın 'Emel Sayın koyu' dediği nefis koya geldik. Tam demirlemiş, kıç halatı bağlıyorduk ki, yolda ara ara serpiştirmeye başlamış olan yağmur şiddetlendi ve yan guletin kaptanı Can kaptana 'abi sıkı lodos fırtınası geliyor, burada barınılmaz' dedi. Lodos fırtınasına daha korunaklı olacağı düşüncesiyle Orhaniye'ye doğru yollandık ve gecelemek üzere sağlamca bir demir atıp, kıçtan kara olduk.<br /><br /><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZmbmCNZEXJinR3JMbcnGlItOHdbaZVr23fOfHT5NnelclmmAke7PWQGTHHOFQErRMWvJ9d1rHRcTr47qBYPOXrtIG1LdCa9-dzKV2T_ASrns_w2lnfUDXXlw7zPZs_jdgT1hqbhb9_ASN/s1600-h/DSC_4913.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386183338944011154" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZmbmCNZEXJinR3JMbcnGlItOHdbaZVr23fOfHT5NnelclmmAke7PWQGTHHOFQErRMWvJ9d1rHRcTr47qBYPOXrtIG1LdCa9-dzKV2T_ASrns_w2lnfUDXXlw7zPZs_jdgT1hqbhb9_ASN/s320/DSC_4913.JPG" border="0" /></a>7. Gün Orhaniye</strong><br /><br />O gece fırtına şiddetlendi. Tekneye bordadan vuran rüzgar, koca tekneyi uçlarindan bağlı bir hamak misali iki yana salladı durdu. Neyse ki kaptanın yeni taktırdığı ultra demir sorun çıkarmadı. Gece en şiddetli anlarında ben rahatsız ve yatıyorken, sanıyorum kıç halatı söktük, fakat maceraya pek dahil olamadığım için tam olarak neler oldu bilemiyorum.<br /><br /><br />Neyse ki, hiçbir sorun yaşamadan sabahı ettik, Sabah uyandığımızda biraz ara vermiş yağmur ve seyrelmiş bulutların arasından görülen manzara soldaki gibiydi. Yağmur yağdıkça ta kamarama kadar gelen çam kokusuyla, muhteşem yeşili, dimdik dağları ve harika kız kumu ile Orhaniye muhteşem bir cennet köşesi daha.<br /><br /><a href="http://2.bp.blogspot.com/_CLPIUmZv4RU/Sr-WVii2m_I/AAAAAAAAEMM/Sz7PxB2JzOc/s1600-h/DSC_4731.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5386188976152812530" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_CLPIUmZv4RU/Sr-WVii2m_I/AAAAAAAAEMM/Sz7PxB2JzOc/s320/DSC_4731.JPG" border="0" /></a>Öğlene doğru tekneden ayrılmak üzere Selimiye'ye yanaştık ve çok güzel anılarla dolu bir tatili geride bıraktık. Tatil boyunca bir haftasını 19 X 3 desek en fazla 60 metre kare bir alanda çok eğlenerek geçirebilen 7 arkadaşa, Can ve Mehmet kaptanlarımıza sonsuz teşekkürler.<br /><br /><br />Sevgiler<br />OsmanNamso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-34332179594111516502009-09-14T22:20:00.019+03:002010-02-25T13:01:30.508+02:00Hisarönü Körfezi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgf0nDNr1smk2QpGU0J18-gO8rww5XdNDXyvy5u9yjsekFbNDoJ7ROBBjLPoG34E6NttDfiZHcpBi_L80esCOOqU4geBbsO4gx6v_9Ukj1VE-kxAWDNv5MvFHalOhCTAd1nDgm-PBQ5e7Y/s1600-h/DSC_4875.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5381422493314397938" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgf0nDNr1smk2QpGU0J18-gO8rww5XdNDXyvy5u9yjsekFbNDoJ7ROBBjLPoG34E6NttDfiZHcpBi_L80esCOOqU4geBbsO4gx6v_9Ukj1VE-kxAWDNv5MvFHalOhCTAd1nDgm-PBQ5e7Y/s320/DSC_4875.JPG" border="0" /></a>Bu yılın Eylül seferini, geçen yıl kendi kiraladığımız teknede canlarını çıkardığımız, sözde hiç bir şeye ellerini sürmeyecekken, kendilerini zincir çekme, kayalık iteleme gibi bilumum miçoluk külfetine bulaşmış bulan Berna ve Gökhan arkadaşlarımızın isteği doğrultusunda planlayalım dedik ve kaptanıyla, miçosuyla adam gibi bir gulet aramaya başladık.<br /><br /><div>Tekne aramaya başladığımızda Bernanın Palamut Bükü'nden bir arkadaşı vasıtasıyla Anitta ve ekibiyle tanıştık. Anitta, film yıldızı bir tekne. 19.2 metre boyunda çok şık tasarımlı bir ahşap yelkenli. Zülfü Livaneli'nin yönetmenliğini yaptığı 'Mutluluk' adlı filmde kullanılmış. Tekneye ilk bindiğimizde Özgü Namal'ın kaldığı kamara için yazı tura attık mesela, ama maalesef bana çıkmadı :) Şaka şaka, yok öyle bir şey. Herneyse filmde gögür gürmez aşık olduğum bir teknede olacaktık ki, tatilin en keyifli kısmı o olacağa benzerdi.</div><br /><div>Planımız tekneye Turgutreis'ten binmek, Knidos burnundan Hisarönü körfezine inip, tekrar geri dönmek ve bunu bir hafta sürede tamamlamaktı. Bu arada Salı günü tekneden iki kişi inecek ve İstanbul'a geri dönecekti. </div><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIopDKSs8DlOpIAjqMfMfpMEAaWHa9HUE2RhYLt4XCNtA87N5V1-wMyS17yfNODYgZ4JFpGDJKH6-jMmNLZsFS97kpes2BD68DOHwcaExQYAQedvDjD08SfkXGw6ky-l-L9DFUVv2uqMWP/s1600-h/DSC_4616.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5381422500184770114" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIopDKSs8DlOpIAjqMfMfpMEAaWHa9HUE2RhYLt4XCNtA87N5V1-wMyS17yfNODYgZ4JFpGDJKH6-jMmNLZsFS97kpes2BD68DOHwcaExQYAQedvDjD08SfkXGw6ky-l-L9DFUVv2uqMWP/s320/DSC_4616.JPG" border="0" /></a><strong>1. Gün Çatalada - Mersincik</strong></div><br /><br /><div>Cumartesi öğlen hazırlıkları tamamlayıp tekneye bindik. Geçen yılki 39 feet teknemiz üzerine, 19 metre bize yayla havası verdi. Teknede olmadık olmadık şeyler, yok buz makinesi, yok bulaşık makinesi... Bir şımardık, bir şımardık. </div><br /><div></div><div>Öglen yaklaştığından kaptan yemek için yakın bir mesafedeki Çatal adaya uğrayıp, yüzme ve yemek molası verme teklifinde bulundu. Çatal adadan aklımda kalan bir şey var, inanılmaz tuzlu bir suyu var. Bir hafta önce Karadeniz'e girdiğimden mi öyle hissediyorum acaba derken, Andy de aynı şeyi söyleyince ikna oldum. Çatal ada sonrası da bir kaç saatlik bir seyirle Datça yarımadasının kuzey kısmında burna yakın bir yerde kalan Mersincik koyuna girdik. </div><br /><div>Bu arada teknede, hayatında ilk defa gecelemeli tekne yolculuğuna gelen bir arkadaşımız var. Ona tekne yaşamını özendirmeye yönelik telkinler, denizle ilgili bilgiler veriyoruz, lakin sabah kahvaltıyı arılar bir basıveriyor, biz 'ehm, şey.. evet. böyle zorluklar da var tabii' deyip durumu idare etmeye çalışıyoruz. Neyse ki şerbetli miydi neydi, kendisini ne deniz tuttu, ne arı soktu, ne de Bencik'te köpek balığı ısırdı. Hatta sallantının hoşuna bile gittiğini söyledi. Öte yandan ay ışığında denize girme aşamasını bir sonraki tekne tatiline bıraktı. Yalnız hakkını yemeyelim, köpek balıklı olduğu söylenen Bencik koyunda denize girme cesaretini göstererek kendini fazlasıyla ispat etti. :)</div><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2YWKXYI41YokKZP-oaW3TqB0YQD6wWWJdCI2_O6XP8WgEMTEHxWV2vR9R0btI0Cps426-ArVwUp8PhEn5ULBXE7CzwmnR0RMIzwIjiU7trbRh67pxZH6lNOcYkGKbArhXomBcVPe-zAiH/s1600-h/DSC_4629.JPG"><strong><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5381422509013256722" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2YWKXYI41YokKZP-oaW3TqB0YQD6wWWJdCI2_O6XP8WgEMTEHxWV2vR9R0btI0Cps426-ArVwUp8PhEn5ULBXE7CzwmnR0RMIzwIjiU7trbRh67pxZH6lNOcYkGKbArhXomBcVPe-zAiH/s320/DSC_4629.JPG" border="0" /></strong></a><strong>2. Gün Knidos - Kargı Koyu</strong></div><br /><div>Ertesi gün tehlikeli sularıyla Knidos burnunu dolaştık. Hemen burunda kayalıklara yaslanmış bir batığa eşlik eden kaba dalgalar, küçük boyutta bir tekneyle burnu dolaşmanın güçlüğü hakkında ipucu verir gibiydi. Neyse ki hava çok sert değildi ve burnu geçip koya girince sakin sulara ulaştık. Knidos burnunda alargada durmuş tekneler arasında yer bulmak oldukça güç oldu. Arka saflardan birinde demir saldık ve yemek hazırlanana kadar kıyıya çıkıp dolaşalım istedik. Malum Knidos, antik şehir kalıntılarıyla da ilginç bir mekan. Bota atlayıp bir kaç seferle ekibi kıyıya çıkardık. Biraz dolaşıp, köy çocuklarının okul harçlığı niyetine sattıkları kaktüs bitkisinden yedikten sonra dönmeye niyet ettik ki, dört amatör denizci kaptan olarak bir botu çalıştıramadık. 'Belli ki motoru boğduk' deyip bir çay içip geldiysek de, sonuç değişmedi. Bir ara çalışır gibi oldu, epeyce çalıştı, tam insanlar binmeye yeltendiğinde yine stop etti. </div><br /><div>Kaptanları aradık, bize durdurma düğmesinden, ucundaki ipten vs bahsederken, ya elim bir yerlere değdi, ya da ne olduysa oldu, Andy'de o ara tesadüfen denemelerine devam ediyordu belli ki, hoop çalışıverdi. </div><br /><div>Şu dingi prosedürünü hala çözebilmiş değilim. Bir gün internetten bir dingi motoru el kitabı indirip, baştan sona okuyacağım, bu böyle olmayacak. İşin kötüsü bu sefer yanımıza kürek de almamışız. Motor yarıyolda duruverse akıntı nereye götürecek allah bilir. </div><br /><div>Herneyse tekneye döndük, yemeğimizi yedik ve Knidos'un kalabalığından uzaklaştık. </div><br /><div>Kargı koyuna gitmeden önce Berna arkadaşımızın Palamut Bükündeki arkadaşının şirin işlemesinde birşeyler içtik ve geceleme için Kargı koyuna girdik. Kargı koyunda ilkin alarga'da kalalım dediysek de, sonrasında kıçtan kara olduk. Balık sevdalısı arkadaşlarımız balık için kıçtan kara daha iyi olur dediler. Ben de aslına bakarsanız o gün öğrendim. Öte yandan fotoğraf için de iskele en iyisi, tepsi gibi bir ay ya da sabahın ilk ışıklarını tekneden çekmek imkansız. Dedim ya sesimi çıkaramıyorum, bu sene söz hakkı geçen yıl eziyet çekenlerde.<br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9SCXH0aLmIph7TQ4eODkbxCohvsSOopLwVRfY2zS7Rv19z-mm3LenLTV4EQCvCt5LrsBEEnEahyphenhyphen9jI_b7GK58kmE9AjifICNbD44DmJeiSwHCzpb2R4LuZ4QVb_RuYMn2I6m-nTwDlC6p/s1600-h/DSC_4652.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5381422518511112738" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 95px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9SCXH0aLmIph7TQ4eODkbxCohvsSOopLwVRfY2zS7Rv19z-mm3LenLTV4EQCvCt5LrsBEEnEahyphenhyphen9jI_b7GK58kmE9AjifICNbD44DmJeiSwHCzpb2R4LuZ4QVb_RuYMn2I6m-nTwDlC6p/s320/DSC_4652.JPG" border="0" /></a>Bu arada ben de ara ara balık tutuyorum, yalnız sürekli ispari yuvalarına denk geliyor, yavru tutup tutup denize atıyorum. Kitabımı evde unutmuş, tekneye yetişme yolunda idareten bir kitap almışım, pek açmamış. Tadım pek yok. Neyse ki koy nefis. Sabah erken kalkıyorum, ve sabahın ilk ışıklarıyla yandaki fotoyu çekiyorum. </div><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmrH_-fEfqJ3Zc5qnmQgtQXWm5l2Dk89ZoRoYQinnIP8GBsPUr02akchjOyqklKT1vnXTo-5_6Q__ruCrAxkkw9ICchqFuMEC8Gwb3w7x_0_wDBpfpinZnDxaqPE0yqM1g6qtokDT7_bpr/s1600-h/DSC_4703.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5385138498181466530" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 86px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmrH_-fEfqJ3Zc5qnmQgtQXWm5l2Dk89ZoRoYQinnIP8GBsPUr02akchjOyqklKT1vnXTo-5_6Q__ruCrAxkkw9ICchqFuMEC8Gwb3w7x_0_wDBpfpinZnDxaqPE0yqM1g6qtokDT7_bpr/s320/DSC_4703.JPG" border="0" /></a><strong>3. Gün Çiftlik Koyu - Bencik</strong></div><br /><div>Ertesi gün öğleni Çiftlik adında, kıyılarında Aktur sitesinin kurulu olduğu koyda geçirdikten sonra, gezimizin en nefis noktalarından birine Bencik koyuna geldik. Soldaki fotoğraf sabah balığa yollanan küçük bir kayık. Bencik Datça yarımadasının en dar kara bölümü. Gökova körfezi Bencik'in 900 metre kadar ötesinde ve tam aradan Datça Marmaris yolu geçiyor. Eski çağlarda bölgede yaşayanlar Pers salıdırısından korunmak için bu dar kara parçasını kırıp yarımadayı adaya çevirmek istemişlerse de olmamış. Kayalıklar fırlayıp fırlayıp ölümlere neden olmuş. Demek ki Zeus öyle istemiyor demiş bırakmışlar. Bugünlerde denizi artırmaya çalışmak şöyle dursun, denizi doldurup doldurup inşaat yapan bir nesil var, ama kimsenin başına birşey geldiği yok. Zeus artık yok, ondan mıdır? Yoksa bugünün tanrısı artık umursamıyor mu? İçine mi atıyor? Bilemiyorum. </div><br /><div>Koyun bir özelliği var. Daha çok kışın görülmekle birlikte, sıcak su akıntıları nedeniyle köpek balıkları için yavrulama alanı olduğu biliniyor. Tabii ki herhangi bir tehlike söz konusu değil. Lakin söylenene göre koyda tek bir tekne demirlemiş olsun, bir tane bile görmek imkansız olurmuş. </div><br /><div align="left"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglNSfuD3N-n9E4GERPCEODIkXavodz6wz7-ejVUFKqRA4517ppq2esrkIMjOBXVeO7u-t6ctJyzpJED5nVFIU1OHA4c1jGqfN6nC4bZBBpYoze7tQj4L5WAFihA8Sxg4i8RWhh6mtzOGU8/s1600-h/DSC_4712.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5385142518172870610" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglNSfuD3N-n9E4GERPCEODIkXavodz6wz7-ejVUFKqRA4517ppq2esrkIMjOBXVeO7u-t6ctJyzpJED5nVFIU1OHA4c1jGqfN6nC4bZBBpYoze7tQj4L5WAFihA8Sxg4i8RWhh6mtzOGU8/s320/DSC_4712.JPG" border="0" /></a>Bencik'in suyu biraz bulanıkça ama kirliliğinden değil. Suyun yapısından belki ve muhtemelen de etrafın inanılmaz yeşil bir bitki örtüsüyle kaplı oluşundan. Öyle ya da böyle, şu ana kadar ki yelken deneyimimde gördüğüm en güzel koylardan biri. </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">Devam edecek...</div><div align="left">Osman </div><div></div><div></div><div></div><div></div><div></div>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-75205960763727975852009-06-23T17:38:00.017+03:002010-02-25T12:59:50.727+02:00Acemi Kaptan'ın Gökova Seferi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaaN3EFLHYPitOY1XDSdjUIOfVM3Ta6eKz3Pf-WmIiw2LvrQZAOy56rxFT4tF3WPDNXlEYaPmtMcrxOGjOKlCdcgCTrlXoFIIAlkeUX9-aJkqeEh5mZYt1kLfpV35iI3GVARKdTpWFyw7t/s1600-h/DSC_4220.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533032714984530" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaaN3EFLHYPitOY1XDSdjUIOfVM3Ta6eKz3Pf-WmIiw2LvrQZAOy56rxFT4tF3WPDNXlEYaPmtMcrxOGjOKlCdcgCTrlXoFIIAlkeUX9-aJkqeEh5mZYt1kLfpV35iI3GVARKdTpWFyw7t/s320/DSC_4220.JPG" border="0" /></a>Aylar öncesinden hazırlıklarına başladığımız Gökova körfezi tatilimizi geçtiğimiz hafta tamamladık. Bu tatilin çok önemli bir özelliği vardı: teknede sadece eşim ve ben olacaktık, kaptansız ilk seyahatimizdi.<br /><br />Cumartesi sabah erken bir uçakla Bordum'a vardığımızda hava çok sakindi. Ne olduysa biz tam tekneyi aldıktan sonra oluverdi. Hava tahminlerinde belirtildiği gibi 'fırtınamsı rüzgar' başladı. Biz de o gün çıkmamaya, ertesi sabah çok erken saatlerin dinginliğinden faydalanarak kaçmaya karar verdik.<br /><br />Saati 5'e kurup yattığımızda marina'daki tüm tekneler sert rüzgarın etkisiyle bir sağa bir sola sallanmaktaydı ki, yatarken eşime 'sabaha bu rüzgarın duracağını sanmam, galiba uzunca bir Bordum marina tatili bizi bekliyor' dediğimi hatırlıyorum. 'Olmadı günübirlik tekne turlarına gideriz canım' deyip gülüşüyoruz. Sabah ne olduysa oldu, 5'te alarm çaldığında rüzgar sanki çıkmamıza zaman tanırcasına kesildi. Apart topar kendimizi marina'dan dışarı attık ve ilk sığınma durağımız Çökertme'ye doğru yol almaya başladık. Karaada'yı geçene dek sakin bir seyir olduysa da Karaada Çökertme arası kuzeyden delice esen rüzgar yan dalgalarla tekneyi epeyce sarstı. İşin kötüsü o havada yelken açmaya da cesaret edemiyoruz ve dalga nedeniyle 3-4 knot arası ancak seyrediyoruz.<br /><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-IeG98Bfi4JiWMcZg2CPMRagwbDALcVx3cYfS8D_nRbA31Qf3TJgFc7mMRG1KSkooTkcBI1pt6xon2KQyLNVnyXm6XoMrQB-R8fLnlu2fVrrBuJQFqanDIE1hidXzSUV-LfqB9pda_wZM/s1600-h/DSC_4170.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350541205444615058" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 213px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-IeG98Bfi4JiWMcZg2CPMRagwbDALcVx3cYfS8D_nRbA31Qf3TJgFc7mMRG1KSkooTkcBI1pt6xon2KQyLNVnyXm6XoMrQB-R8fLnlu2fVrrBuJQFqanDIE1hidXzSUV-LfqB9pda_wZM/s320/DSC_4170.JPG" border="0" /></a>Çökertme Koyu</strong><br /><br />Koya vardığımızda saat 10:30 'du. Rose Mary restoran'a ait iskeleye yanaştık. Koyun serin sularında yorgunluğu unutuverdik. Koya vardığımızda bizimle aynı şirketten ( ICE Yatçılık ) tekne kiralamış iki tekne bulduk. Birinin sakinleri Giresun'dan Gökova'ya gelmiş bir aile. Bülent Bey, eşi ve iki çocuğuyla sonraki günlerde çoğunluk mekanda komşumuz oldular. Öyle ki Sedir adasında Bülent Bey demir attı, biz onlara aborda olduk. Böylece bizi hala sıkıntılı olduğumuz demirleme külfetinden kurtardı ki, kendisine tekrar teşekkürler. Diğer tekne ise Nisan ayında birlikte seyre çıktıpğımız Lemi kaptan ve ögrencileri idi.<br /><br />Çökertme'deki gecemiz güzel bir tesadüftü de aynı zamanda: benim doğum günümdü. Planladığımız gibi akşam yemeğini iskelede yedik, biraz da doğum günü adına abarttık :)<br /><br /><br /><br /><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO0PmH5zzXVZiUaVBWXQP4nwOsR48qgaoC2OnhFEZJKcJXpaARUtBQ2NBPEBRMb3v6Eqt1L3r3vWKI7xi7e5yS8oVqfRFKXgeCstk1UXWkob82JFmJUG-kpxHh9T8iCzJka7cdvhdbR1ax/s1600-h/DSC_4195.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533034575333746" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO0PmH5zzXVZiUaVBWXQP4nwOsR48qgaoC2OnhFEZJKcJXpaARUtBQ2NBPEBRMb3v6Eqt1L3r3vWKI7xi7e5yS8oVqfRFKXgeCstk1UXWkob82JFmJUG-kpxHh9T8iCzJka7cdvhdbR1ax/s320/DSC_4195.JPG" border="0" /></a>Akbük</strong><br /><br />Fırtına o gece de devam etti, fakat sabahleyin durdu. Sabah, geçen yıl geldiğimiz ve turkuaz yeşili sularını hiç unutmadığımız Akbük'e doğru yola koyulduk. Akbük yolunda ilk yelken açma deneyimizi yaşadık. Önce ana yelken, sonra cenovayı açtık. Daha çok geniş apaz seyriyle yaklaşık 5 saatte Akbük'e ulaştık. Bir ara rüzgarı pupa alıp ayı bacağı denedik ve epeyce de gittik, lakin istemsiz gelen bir kavança sonrası tekrar geniş apaza döndük. Neyseki çok yavaş bir kavançaydı kimseye birşey olmadı.<br /><br />Akbük'e vardığımızda Çökertme'deki komşularımızı iskelede bulduk. Geçen yıl 7 tekne dolusu Hollandalı gay yüzünden bizi iskelerine alamayacağını söyleyen koyun en iç kısmındaki iskele bu yıl da 12 adet Sunsail teknenin rezervasyonu olduğunu söyleyeyince, tekrar diğer iskeleye yollandık. Komşumuz da oradaydı zaten.<br /><br />Geleneksel ıssız koy yürüyüşü, orada yüzme ve geri dönme sonrası, yemeği bağlı olduğumuz iskelenin restoranında yedik ve uyuduk. Akbük'e kara yolunun var oluşu sakinliğini biraz bozsa da bakirliğini henüz bozmamış. Dağların azameti ve hemen altında pırıl pırıl sular görülmeye değer.<br /><br /><br /><strong>Sedir Adası</strong><br /><br />Sedir adası ile ilgili fotoğrafım yok. Adaya yüzmeye gittiğimizde fotoğraf makinemi almayı unutup sonrasında da geri dönmeye üşendim. Ada Kleoparta'nın Sahra'dan gemilerle kum getirtip döktürdüğü kumsalı ile ünlü. Rivayet tabii fakat kumsal o kadar nefis de bir yerde ki, tam karşıda dik yamaçlar, pırıl pırıl turkuaz bir su vs. inanmak daha akılcı geliyor. Akbük Sedir adası arası mesafe 6 mil civarı diye hatırlıyorum. Kısa bir yolculuk ile öğlen Sedir'e ulaşıp komşuların teknesine bağlandıktan sonra akşam saatlerinde Karacasöğüt'e yollandık.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjms95gTL6uZzAjo794jwFMhLBxoAyVkKqsy0ODVR9J9Jxuv60ctdsYHwimGS3fx1rabeY8aivbjDs-kQW_UPjbr3Px9n4lHgbrAObd3lBIq4wwH3LRZZQ-q1L1q3JMNNhoVM7CqVnVPAmz/s1600-h/DSC_4233.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533038833641138" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjms95gTL6uZzAjo794jwFMhLBxoAyVkKqsy0ODVR9J9Jxuv60ctdsYHwimGS3fx1rabeY8aivbjDs-kQW_UPjbr3Px9n4lHgbrAObd3lBIq4wwH3LRZZQ-q1L1q3JMNNhoVM7CqVnVPAmz/s320/DSC_4233.JPG" border="0" /></a><br /><strong>Karacasöğüt</strong><br /><br /><p>Sedir adası sonrası, gecelemek üzere Karacasöğüt'teki, eskiden Martı'ya ait olan, işletmesi devredilmiş bir tesise ait iskeleye bağlandık. Devredilmiş edilmesine de, devir esnasında sanki herşey devrilmiş gibi. Önüme gelen pişmemiş Akya'yı tekrar pişirip gelen garson 'abi kusura bakma, ben burda çalışmıyorum aslında, yardım ediyoruz öyle' deyince, ve bir de sabah 20 TL ek bağlanma ücreti istenince o iskeleyi aklımızda tutmaya ve bir daha yanaşmamaya karar kıldık. Karacasöğüt aslında çok güzel bir mekan ise de, iskele civarının denize girmeye pek elverişli olmayışı, yakındaki derenin denizi biraz bulandırması, dere yanındaki yazlık sitesi ve onlara ait denize girilebilecek tek iskele, orayı da kullanmamanız için asılı itici levhalar vs.. bizi bir sonraki Gökova turunda Karacasöğüt'ü es geçme kararına yöneltti. Belki koyun kuytu bir köşesine demirlemek daha iyi bir seçim olabilirdi, ama bu tatil için pek demirde geceleme yapmak istemiyorduk.<br /></p><p><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgttWJYvjiC3ENCJaL9j-daMj3PmIiABkni6I1yGDVkXChPzEqSOMYqqDwMhR1ZC7wyzvaj07rfVjhiF8tmRN6kmqqqh8xpKX5I6j4qHHsyfXXLrnEDAs2wcx70kb7XSjFFvTPpExFjaCku/s1600-h/DSC_4256.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533043716158882" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgttWJYvjiC3ENCJaL9j-daMj3PmIiABkni6I1yGDVkXChPzEqSOMYqqDwMhR1ZC7wyzvaj07rfVjhiF8tmRN6kmqqqh8xpKX5I6j4qHHsyfXXLrnEDAs2wcx70kb7XSjFFvTPpExFjaCku/s320/DSC_4256.JPG" border="0" /></a>Sadun Boro Koyu</strong><br /></p><p>Koya Sadun Boro Koyu adı verilmesi tartışıladursun, ben blogumda koya Sadun Boro koyu demek istiyorum. Okluk, Değirmen bükü diğer isimleri olsun :) </p><p>Koya girdiğimizde niyetimiz İnligiz limanında demirelemek, yüzmek ve sonra akşam için yine iskeleye gitmekti. İngiliz limanını bizim için biraz kalabalık bulunca yanındaki Hırsız koyuna bakalım dedik. Uygun bir yer bulup demiri salmaya başladık, fakat 'galvanizden yeni geldi, şıkışma yapabilir' denen zincir sürekli sıkıştığından demirden vazgeçip doğrudan tekrar iskeleye yollandık. Neyseki koy bir cennet ve her köşesi harika. Bolca denize girip serinledik. </p><br /><p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC3BfQW1cf74J5SyFtebCAxp5TYowDpHyym5-l5uXCBr9ODUDPQP0540GJjCdG-7B_8fJ_lEgQVmc0H7wZ78XFqVau3qrpM4-0j9umKz9Y-b6atk7muWUP4jZyPy7bNJRBmNGihYekHshE/s1600-h/DSC_4307.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533191269892738" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC3BfQW1cf74J5SyFtebCAxp5TYowDpHyym5-l5uXCBr9ODUDPQP0540GJjCdG-7B_8fJ_lEgQVmc0H7wZ78XFqVau3qrpM4-0j9umKz9Y-b6atk7muWUP4jZyPy7bNJRBmNGihYekHshE/s320/DSC_4307.JPG" border="0" /></a></p><p>Sadun abinin teknesini görmek üzere koyun içerlerine doğru yürüdük ki, gerçekten Sadun Boro koyu dünyanın en güzel koyu. Nefis bir doğa, pırıp pırıl bir deniz. </p><p>Ertesi gün sabahın 6 sında kalkmak yine işe yaradı. Yarım saat içersinde 5 adet doyurucu büyüklükte 'sokkan' tuttum. Göcek'te tuttuklarımıza kıyasla biraz büyük olduklarından önce ne olduklarını anlayamadım. Balıkları güzel güzel elle tutup, iğnelerinden çıkarıp kovaya atıyordum. Benekleri ve hafif kahverengiye çalan renkleriyle benim hatırladığım şeritli sokkanlara hiç benzemiyorlardı. Meğer suya atıldıktan biraz sonra şeritler belirmeye başlarmış. Sokkan olduklarını cep telefonu aracılığıyla Gökhan <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipi1LotJFGlf3tl_PA96a5ECT5mn00Idyh81_ObrsObSNjQ6yxoAnilQC331rbYra682G4XjjtYT2fbjTy5kmLl1zdPevcVNQ4uj_eiVlfdMiuxr3dyaDRlaueTqfBZiCDtf1C1wSHx8Ex/s1600-h/DSC_4303.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533049115338466" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipi1LotJFGlf3tl_PA96a5ECT5mn00Idyh81_ObrsObSNjQ6yxoAnilQC331rbYra682G4XjjtYT2fbjTy5kmLl1zdPevcVNQ4uj_eiVlfdMiuxr3dyaDRlaueTqfBZiCDtf1C1wSHx8Ex/s320/DSC_4303.JPG" border="0" /></a>arkadaşıma teyit ettirdikten sonra tuttuğum iki taneyi tabii ki terliklerle tutarak kovaya attım. Hatırlatmak gerekirse fotoda görülen balığın dikenleri çok zehirlidir. Kolunuzu üç gün boyunca iptal edebilir ve ağrısı da söylendiğine göre fecidir. Pişene kadar da zehir etkisini yitirmez, dolayısıyla sokkan temizlemek de dikkat ister. Neyse ki temizleyecek birileri hep bulunur :) Öte yandan lezzette de güney egenin bir numarasıdır. </p><p>Böylece son akşamımızı lezzetli bir balıkla noktaladık. Sadun Boro koyu sonrası durağımız Çökertme oldu. Çökerme'de sokkanlı ve rakılı bir final gecesi sonrası sabah Bordum'a doğru yola çıktık. </p><p><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifuas_sE2Ow3ba7PdY-to2JZMFbCS2lS4aVrT3L7tiktJ2wVYrvGyyUGin0YkBvdACT4if9RNWKXfEKc9QZoMOwz-zPEHG7jAKRTQxWoQsU7pYiUsohW6qFv5ElJ0YDUiB-V-ncdXY72ri/s1600-h/18062009031.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350533192346058898" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifuas_sE2Ow3ba7PdY-to2JZMFbCS2lS4aVrT3L7tiktJ2wVYrvGyyUGin0YkBvdACT4if9RNWKXfEKc9QZoMOwz-zPEHG7jAKRTQxWoQsU7pYiUsohW6qFv5ElJ0YDUiB-V-ncdXY72ri/s320/18062009031.JPG" border="0" /></a></strong></p><p><strong>Bodrum</strong></p><p>Cuma günü rüzgarı çok düşük rapor eden tahmin siteleri yanılmamıştı. Rüzgar gerçekten yoktu. Fakat hayatımda ilk kez şahit olduğum birşey vardı. Sıfır rüzgara eşlik eden ciddi boyutta dalgalar. Öyle ki motor seyriyle gidiyoruz, zaman zaman karşıdan, zaman zaman baş omuzluktan gelen dalgalar teknenin başını su seviyesinden ayırıyor ve tekne olanca ağırlığıyla suya vurduğunda etrafa sıçrayan su miktarı ürkütücü oluyor. Orak adası yakınlarında rüzgar da çıkınca, motor seyrimiz 2 knot'lara düşüverdi. O çalkantıda ana yelkene tırmanmaya hala cesaret edemediğimden yalnızca cevnova açtık ve işe yaradı. 4-5 knot arası seyirle kendimizi Karaada arkasına attığımıza sakin bir seyire ulaştık, yelkeni sarıp marinaya yöneldik. Sorunsuz bir marina girişi akabinde tekneyi teslim ettik ve bir sonraki tatili iple çeker halde İstanbul'a döndük. </p><p>Sevgiler<br />Osman </p><p></p>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-68899078861310307422009-06-01T17:56:00.019+03:002010-02-25T12:58:39.592+02:00Mordoğan ve Karaburun<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg98cuYMqf7aRQmi48qnaFoTZ17a7rn90zm1WuVQ0sXWOGmj_hsYadLULcpiVpQTH4DBBqkj_RlrhHgI8WJWNn4s07zsWNTPHIHE0OPRQKHHJy2M_ZSqLasi3TiZK_jAfsDBCluDL2-C3gL/s1600-h/DSC_4040.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342374867512048450" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg98cuYMqf7aRQmi48qnaFoTZ17a7rn90zm1WuVQ0sXWOGmj_hsYadLULcpiVpQTH4DBBqkj_RlrhHgI8WJWNn4s07zsWNTPHIHE0OPRQKHHJy2M_ZSqLasi3TiZK_jAfsDBCluDL2-C3gL/s320/DSC_4040.JPG" border="0" /></a>Geçen yıl gelip de tadına doyamadığımız Mordoğan'da balık tatilini bu yıl aynı tarihlerde, 19 Mayıs'ta tekrarladık. Ekibimiz, otelimiz, hatta kaldığımız odalar dahi aynı idi. Cem Kaptan'ın, artık kabininde tuvalet bulunan revizyonlu Han&Han isimli teknesiyle üç yarım gün balığa çıkıp, geçen yılkı gibi sülünezlerle balık tuttuk.<br /><br />Sülünez, balık yemi olarak kullanılan, orta parmak büyüklüğünde ve şeklinde, iki sert kabuk arasına şıkışmış, dokununca kasılarak kendini sımsıkı kapatan yumuşak dokulu bir hayvan. Canlı yem adı altında alınıyor ve balığa öyle çıkılıyor. Sülünezleri açmak için önce iki kabuk arasında bıcak ile bir çizgi çekilerek işe başlanıyor, sonra bir kabuk ayrılıp, diğerinin içersindeki yumuşak dokuyu çıkarmak gerekiyor. Sonra da bu dokuyu kuşbaşı usulü doğrayıp iğnelere takmak.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVBTsQNTLSMv450zYYDecn5Hjg_AaCwxB24mmVtuRlGzx9QZPGD7yy7-iPP8nxHPvK6NqbHRWxfKRq-3nzfQ2JJecEbFYQoNeORdoFAeIEiyALvbhGc3VwsTwpKbkwx4WvHFa8m1EtfDZt/s1600-h/DSC_4050.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342374875820168914" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 134px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVBTsQNTLSMv450zYYDecn5Hjg_AaCwxB24mmVtuRlGzx9QZPGD7yy7-iPP8nxHPvK6NqbHRWxfKRq-3nzfQ2JJecEbFYQoNeORdoFAeIEiyALvbhGc3VwsTwpKbkwx4WvHFa8m1EtfDZt/s320/DSC_4050.JPG" border="0" /></a>Fotoğraflar sabah balığa çıkmadan önce. Bulutlu bir hava ve yapay ışığın doğalla birleşmeye başladığı, sabahın en sevdiğim lacivert-kızıl saatleri.<br /><br />Geçen yılkı balıklardan farklı olarak bu yıl sırtı atarak bir adet Zargana, bir de Melanur yakaladık. Onun dışında gelenler bolca kupez ve mercan, birkaç istavrit ( fakat istavrit olduklarına inanmak zor, istavrit için çok büyükler ), karagöz ve bazı diğer balıklardı.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqXwSIthEojRiEMcxT2zpjoQDQL9GaFZuxitZLXVp9NB30bi0dT3eXx0rznOeedFW7APlp6ocqil0FJRqubNHYT-ICEKSdsURWqh0EFrddciIKz3S6yC2IW2wR0q-XhvAOwVqQTH5znip6/s1600-h/DSC_3986.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342374882607471874" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqXwSIthEojRiEMcxT2zpjoQDQL9GaFZuxitZLXVp9NB30bi0dT3eXx0rznOeedFW7APlp6ocqil0FJRqubNHYT-ICEKSdsURWqh0EFrddciIKz3S6yC2IW2wR0q-XhvAOwVqQTH5znip6/s320/DSC_3986.JPG" border="0" /></a>Bu gidişimizde farklı olarak araç da kiralayalım ve yarımadanın kalanını gezelim istedik. Balıktan arta kalan vakitlerde Karaburun tarafına yollandık. Karaburun yeni iskeledeki deniz, içersinde yerleşim olmasına rağmen hayatımda gördüğüm en pırıl pırıl kalmış koy. Bomboş koylar temizliğinde. Yarımdadanın etrafını dolaştıkça zaman zaman cep telefonlarının ne Türk ne Yunan şebeke bulabildiği, cep çekmeyen nadide kara parçaları var. Sıklıkla terk edilmiş Rum köylerine rastlanıyor, evler yarı yarıya yıkık. Yaşam olan köylerde ise taş evler ile badanalı evler karışık. Biz Türkler taştan çok sıva badana seviyoruz, orası aşikar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ9nEoSwndl9mkF8-rhsovReoQ2hzjOU2p0ttSaEDHrb7xH6cKFGmx7r6XmNb62l-Vutf8KnHG9WBU6SqHsCavveZLWSEuHOuXmCObA6eTRTDMSyfMfa3bvFdGxhfC_yHEhDVmvPcruKP9/s1600-h/DSC_3983.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342374877200518274" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ9nEoSwndl9mkF8-rhsovReoQ2hzjOU2p0ttSaEDHrb7xH6cKFGmx7r6XmNb62l-Vutf8KnHG9WBU6SqHsCavveZLWSEuHOuXmCObA6eTRTDMSyfMfa3bvFdGxhfC_yHEhDVmvPcruKP9/s320/DSC_3983.JPG" border="0" /></a>Karaburun merkezde sevimli mavi masaları ve beyaza boyalı ahşap sandalyeleri olan ağaç altı bir çay bahçesinde soluklandık. Yan masamızdaki dört yaşlı amcaya birşeyler sorduk, onlar da bilgilerince anlattılar. Biz ayrılıyorken de ayağa kalkıp bizi mahcup etmeyi ihmal etmediler.<br /><br />Neden saflık ve insanlık için büyük şehirlerin bu kadar uzağına gitmek gerekiyor? Taze balık için de aynı, temiz deniz için de... Hep uzaklaşmak gerekiyor milyonların istifinden..<br /><br /><br />Yol üstü sergisinde bir amca kuru kayısı satıyordu. Biraz aldık, tarttı ve tam bir kilo gelmedi diye kilogram fiyatını almak istemedi. 'Tamam kalsın amca?' diyoruz 'Yok olmaz' diyor.<br /><br />***<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMPhIyPcaVKoMsSTxjhaRWRfrV2EdhQTZePNXIkOZXS-wFrGYSiykHIZFSDWiDrNEKwQLzuKMn9Fl_ZVAXzFZIicDGcUVoBMgn0pTtoSjMryImpKhw4PFNg_bncCPGW_f7JxH3t4P1X9dc/s1600-h/DSC_4033.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342389630308462978" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMPhIyPcaVKoMsSTxjhaRWRfrV2EdhQTZePNXIkOZXS-wFrGYSiykHIZFSDWiDrNEKwQLzuKMn9Fl_ZVAXzFZIicDGcUVoBMgn0pTtoSjMryImpKhw4PFNg_bncCPGW_f7JxH3t4P1X9dc/s320/DSC_4033.JPG" border="0" /></a>Nergis bahçeleri var. Bölge ekonomisinin bir parçası nergis bahçeleri. Bahçeler dışında ise yine her yer çiçek. Hayatımda bu kadar yoğun katır tırnağı görmemiştim. Ya da ilk defa dikkatimi çekti bilemiyorum. Kilometrelerce yol gittik ve yol kenarları katır tırnaklarıyla sapsarıydı. Devasa papatya kümeleri, ve adını bilmediğim binlerce çiçek. Hepsi hiç emeksiz, sadece doğaya biraz saygı ile yetişen çiçekler.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhauNStVHsJh0vy6sd0Sje4JFhaRmdnD0gyB7f7yyecaYAH6LoJfRzmhTmI-BcrCMxFVvAvflpG11-YwZfKk_i8732nKLCRbjq76hE5B594nHHuC7Z1bcLGAnAV8UxHeXTnh8VVxa4eobg8/s1600-h/DSC_4027.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342389638183265026" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 102px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhauNStVHsJh0vy6sd0Sje4JFhaRmdnD0gyB7f7yyecaYAH6LoJfRzmhTmI-BcrCMxFVvAvflpG11-YwZfKk_i8732nKLCRbjq76hE5B594nHHuC7Z1bcLGAnAV8UxHeXTnh8VVxa4eobg8/s320/DSC_4027.JPG" border="0" /></a>Yol üstüne yayılmış keçiler.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjltVD0RJyk8Mm8BhQ5E9DTrvAF6S0v44Xe7KRdJN5E26a3ByUDDCdRrFMiIr8JKipcixHefhYoEMap3rY0hRiaRMjgiLErMrI21rDiVnLHHvCfScJeX75dT78Jefmsgl2K4HN4Fde2o4TP/s1600-h/DSC_4020.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5342389636706279186" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 213px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjltVD0RJyk8Mm8BhQ5E9DTrvAF6S0v44Xe7KRdJN5E26a3ByUDDCdRrFMiIr8JKipcixHefhYoEMap3rY0hRiaRMjgiLErMrI21rDiVnLHHvCfScJeX75dT78Jefmsgl2K4HN4Fde2o4TP/s320/DSC_4020.JPG" border="0" /></a><br />Bir köy.<br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjltVD0RJyk8Mm8BhQ5E9DTrvAF6S0v44Xe7KRdJN5E26a3ByUDDCdRrFMiIr8JKipcixHefhYoEMap3rY0hRiaRMjgiLErMrI21rDiVnLHHvCfScJeX75dT78Jefmsgl2K4HN4Fde2o4TP/s1600-h/DSC_4020.JPG"></a><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Mordoğan'dan yine balıkların, doğallığın, sadeliğin ve sabahın ilk ışıklarının büyüleyici güzelliğinin tadı damağımızda kalarak ayrıldık. Cem Kaptan'a, Halis Kaptan'a çok iyi birer insan oldukları için, bize hele de bu ikinci gidişimizde artık hemşeri gibi davrandıkları için teşekkürler.<br /><br />Reklam olsun diye değil de, Cem Kaptan daha çok insana doğa sevdirebilsin diye tekrarlayayım, Mordoğan ülkemizde en güzel balıkların tutulduğu nefis bir yer. Oraya balık avına gidin. Sabah gidin, ve çok erken balığa çıkın. <a href="http://www.kalamaravcisi.com/">http://www.kalamaravcisi.com/</a><br /><br />Sevgiler<br />OsmanNamso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-76351492753143962002009-05-05T11:04:00.007+03:002010-02-25T12:56:52.869+02:00Gökova Hazırlıkları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1zVZJ9HvDhYYaksGOwewLVYhoFxIn0UlOgAW3QdzlZkPIl8eF5C6BWNA21nDhtp2wGM7xvYw6zzu0lnhDKsGPy0gd8T6Jk22pmm4vw14hV2hX1IZ8g9sm1RLBcBb7Jqj2QfHOO8iuT7X8/s1600-h/map.bmp.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5332252891302750834" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 273px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1zVZJ9HvDhYYaksGOwewLVYhoFxIn0UlOgAW3QdzlZkPIl8eF5C6BWNA21nDhtp2wGM7xvYw6zzu0lnhDKsGPy0gd8T6Jk22pmm4vw14hV2hX1IZ8g9sm1RLBcBb7Jqj2QfHOO8iuT7X8/s320/map.bmp.jpg" border="0" /></a>13 Haziran 2009 Cumartesi saat 14:00 gibi Bordum Milta Marina'dan Gökova'ya doğru bir tekne yola çıkacak. Tekne Akbük'e, Sedir Adası'na, Karacasöğüt'e, İngiliz Limanı'na, Okluk Koyu'na uğrayacak ve 19 Haziran Cuma günü Bodrum'a geri dönecek. Teknede 37 yaşında bir adam ile, usturmaça bağlamada zorlansa da :) artık çok hassas dümen tutabilen eşi olacak.<br />Tekne Nisan ayında kiralandı. Seyir planı çıkarıldı. Pilot book'dan tüm koylar okundu, tehlikeli bölgeler ve koy koordinatları cep telefonundaki GPS'e kaydedildi. Tekne'deki yeme içme ve demirleme durumuna göre alınacak malzemeler bile belirlendi.<br /><div><br />....<br /></div><br /><div>Üç tekne seyahatidir, planlar, çizimler, detaylar hazırlar dururum, henüz birine tam tamına uyabildiğimiz olmadı. Fakat her plan çuvallamasında yeni birşeyler öğreniyorum, orası gerçek. Örneğin ilk Gökova seyahatinde harita üzerine dümdüz bir çizgi çekip, mesafeyi 5 mile bölüp, 'hmm ben burayı 2 saate alırım' dememek gerektiğini öğrenmiştim. Yelkenle gidildiğinden zikzaklar var bir, ikincisi zikzaklı olarak saatte 5 mil ortalama için şöyle sağlam ve tutarlı 15-20 knot arası rüzgar gerekiyormuş ki, 7-8 knot sürat çıksın, o da her zaman olmuyor. Daha şiddetli rüzgarlar ise henüz bize göre olmuyor. </div><div></div><div>Yine ilk seyahatte satın aldıklarımızın sadece %5 ini tüketebilmiş olmak da değişik bir tecrübeydi. Alınan malzemeleri tüketmenin bir gereksinim serisi olduğunu ve serideki bir unsurun olmayışının bir sürü yiyeceğin çöpe gitmesi demek olduğunu öğrenmiştik. Örnek: tüp biter. Tüp vardır, su biter. Su vardır, akü boşalır vs. O nedenle yemeklik malzemeyi, hele de işin acemisiyken çok abartmamalı. Ne olup da onları yiyemeyeceğinizi öğrenmek gerek önce.<br /></div><div>Denizi ve tekneyi planlamak zor mutlaka da, planlaması en az seyri kadar eğlenceli. Tutsun tutmasın, hiç önemli değil. Bunun için kullandığım bazı basit ve ucuz teknolojilerden bahsetmek istiyorum, madem bir blog yazısı bu, biraz da faydalı olmaya çalışsın.</div><div><br /><strong>Nokia E71</strong> veya GPS'i olan herhangi bir telefon. Telefona pilot book veya haritalarda tarif edilen tehlikeli bölgeleri işaretleyin. En azından kıyıdan kopuk ve üzerinde şamandıra olmadığı söylentisi olanları. Gideceğiniz koyları da ekleyin.<br /></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong>GPS Data</strong> Nokia cep telefonlarında uygulama ikonu bir pusula olan küçük ve basit bir uygulama var. Hedef aldığınız koyu belirtiyorsunuz, size kırmızı bir nokta ile dümeni kırmanız gereken yönü söylüyor.<br /></div><strong></strong><div><strong></strong></div><div><strong>Google Maps</strong> yine cep telefonunuza yükleyebileceğiniz bir Google yazılımı. Görevi uydu görüntüsü üzerinde bulunduğunuz konumu göstermek. Detay seviyesi neredeyse sığlıkları görecek derecede. Çok faydalı bir program. Yalnız daha önce hafızasında olmayan bir haritayı internetten indirdiğinden bu uygulama GPRS, yani data transferi kullanır. Offline olarak da çalışmaz. Biraz para yazar ama, güzel tarafı GSM şebekeri olan heryerde çalışır. Google Maps ile arabanızı bilmediğiniz bir ara sokağa parkettikten sonra yerini bookmark'layarak dönüşte kolay bulabilir, kafanıza esen bir yere gömü gömüp, yerini telefonunuza bookmark olarak kaydedip, seneler sonra para gerektiğinde gidip gömünüzü bulabilirsiniz :) . Yalnız dikkat edin, mazallah savaş mavaş çıkar, Amerika GPS'i kapatır, tam para gerektiği zamanda orta yerde kalıverirsiniz. :)</div><div></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong>Nokia Maps </strong>Offline kullanılabilecek Nokia Maps Google maps kadar detaylı değil maalesef ama basit olarak iş görebilir. Güzel tarafı veri transferi zorunlu olmadığından kullanımı faturayı şişirmez. Öte yandan online olma opsiyonu da var. </div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong>Google Lattitude</strong> – Google Maps içine entegre olan bir yazılım. Nerede olduğunuzu göstermekle kalmıyor, arkadaş olarak tanımladığınız kişilerin yerini de gösteryor. Sizinkini de onlara tabii. Eğer izin verirseniz tabii. Eşinize lattitude'dan bahsetmemek koşuluyla tabii.. :) Bu ne işe yarar? Allah göstermesin başınıza birşey gelirse hiç olmazsa birileri son 2-3 dk içersinde bulunduğunuz koordinatları biliyor olur. Yine ücretsiz. </div><div></div><strong></strong><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong>Google Earth</strong> – Bu bedava Google yazılımını seyir planı yapmakta kullanıyorum. Bilgisayar versiyonu. Ceptekinin gelişmiş hali denebilir. Cetvelle mesafeleri ölçmek mümkün. Deniz mili cinsinden mesafeleri belirleyip, seyir planı çıkarmak kolay oluyor. Cep'tekinden bir farkı da, koylara ait fotoğraflar da bulabilmeniz. Bu da koyda civarda ne imkanlar olduğuyle ilgili bilgi verir. Bir güzelliği daha vardır, görüntüyü eğikleştirebildiğiniz için dağların yükseltisini de görürsünüz, ceptekinde o yok henüz.<br /></div><strong></strong><div><strong></strong></div><div><strong>Opera</strong> veya cepte herhangi bir web browser. <a href="http://www.windfinder.com/">http://www.windfinder.com/</a> veya benzeri sitelerden hava durumu bakmak için. Opera Mini versiyonu ücretsiz. Browser'ı akıllı, büyük ekranı pek aratmıyor. </div><div></div><div></div><div></div><div>Özet olarak basit bir GPS'li cep telefonuyla ve biraz ön hazırlıkla navigasyon çok kolaylaşır. Çok bir maliyeti de yoktur.<br /></div><div>Herkese iyi seyiler. </div>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-7408563203063039722008-09-22T22:16:00.003+03:002010-02-25T12:44:45.678+02:00Acemi Kaptanın Göcek Anıları - Eylül 2008<strong></strong><br /><strong>12 Eylül Cuma -</strong> <strong>Göcek Yağmur Otel</strong><br /><div><br /><div>12 Eylül 2008 Cuma günü, Atlas Jet havayollarının akşam uçağıyla Dalaman'a vardık. Tekneyi ertesi gün alacağımızdan, o gece Yağmur Otel isimli bir otelde kalacağız. Otele gidip girişimizi yaptıktan sonra Göcek'te turlamaya başladık. Koyun en doğu ucunda Sundowner isimli restoran'da birer içkiden sonra, otele döndük. Bernası yeni Canon G8'iyle biraz oynadı. Göknacığım tam makinanın su altı aparatı içersinde fotoğrafın alt kısmını karanlık çıkardığını keşfetmiş ve geri verme hesapları yapıyordu ki, kutunun içinden beyaz bir plastik çıktı, ve bu plastik sorunu giderdi. Tatilin ilk "prosedür" keşfi bu oldu.<br /></div><br /><div>Ertesi günü sabırsızlıkla bekliyorduk. Tekneyi alacağımız anı konuşup duruyorduk. Ne süper bir tatil olacaktı....Biraz da otelin barında oturduktan sonra, yavaş yavaş uyumaya yollandık.<br /><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidzyv4c8ASOvAYqfWFwgGqRMBjh0d0BkjVt4nVtyjcNUGsxhi-JaZW_xy4eHmPZXenhOX5jAx_jjCqQ2RBPMkRjw9MBnHFwEJ937Vi27Tu66xRrSHu0Y7FECzzh0YtyXCmm5UkplNjSeqE/s1600-h/DSC_3022.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248932134352225842" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidzyv4c8ASOvAYqfWFwgGqRMBjh0d0BkjVt4nVtyjcNUGsxhi-JaZW_xy4eHmPZXenhOX5jAx_jjCqQ2RBPMkRjw9MBnHFwEJ937Vi27Tu66xRrSHu0Y7FECzzh0YtyXCmm5UkplNjSeqE/s320/DSC_3022.JPG" border="0" /></a><strong>13 Eylül Cumartesi - Club Marina</strong></div><br /><div>Yorucu bir gün bizi bekliyordu. Alışveriş yapılacak, herşey herşeyle senkronize edilecek, buzların gidişi, teknenin alınış saati olasılıkları, Göcek'in her bir dükkanından ayrı bir malzeme alma ve hepsini tekneye gidecek Migros arabasına yönlendirme, tekneyi 4'te alabilme olasılığı, Club Marina'ya gitme yöntemleri....</div><br /><div>Beyni allak bullak eden bir gün sonunda 17:00 gibi Club Marina'ya vardık ve tekneyi beklemeye başladık. Neyseki biraz sonra tekne Fethiye'den geliverdi.( fotoğraftaki sol tekne ). Geldi gelmesine de, 39 feet bu kadar büyükmüydü yaw? Ehehe... Herneyse.. Tam bunları düşünürkenki yüz ifademi Derya çekmişti.. Gönderirse blog'a koyarım.</div><div></div><div>O gece brifing vs derken hava kararmaya yüz tutunca, başımız belaya gidecekse de sabah girsin diyerek marinada uyuduk. </div><br /><div><strong>14 .Eylül Pazar - </strong><strong>At Bükü, Merdivenli</strong> </div><div><br /></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTSXX2VaeAPHrrMnmgsi8RB6VB-XsfwXG43wGPmOeS90g5yBYLWZVqxtYQv_P5ft8eRsrH4nkdIItvLiaNr3d1Mxo8kbCDFCSVOr-azIAD12JZsSeUp8OfYA8zjzBqY7O2CzkppQjzayJ4/s1600-h/DSC_2966.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248938503294965202" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTSXX2VaeAPHrrMnmgsi8RB6VB-XsfwXG43wGPmOeS90g5yBYLWZVqxtYQv_P5ft8eRsrH4nkdIItvLiaNr3d1Mxo8kbCDFCSVOr-azIAD12JZsSeUp8OfYA8zjzBqY7O2CzkppQjzayJ4/s320/DSC_2966.JPG" border="0" /></a>Sabah adrenalin dolu bir marina çıkışı akabinde At Bükü isimli bir koya gittik. 10 metre civarında demiri salıp, yeterince kıyıya yaklaştık ve dubaya bağlandık. Hayret verecek kadar kolay bir demirlemeydi. Sonraları ne oldu da herşey arapsaçına döndü, hala anlayabilmiş değilim. </div><br /><div>Bu arada tatile gitmeden önce planlar yapmışız, bir sürü doküman print etmişiz, çok düzenliyiz. Hakkımızı da yemeyeyim, ilk günün planına harfiyen uyduk denebilir. Fakat plan ikinci günden şaşmaya başladı.</div><br /><div>At Bükünde yüzdük, kahvalti ettik vs derken plana göre ikinci adresimize Merdivenli Koyu'na yollandık.</div><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZoIY5kWWx-OeVEzphe59bCb-QIff57nhbbIL3ioPO5GFQiCA6wr0Fvrx-h3xLkHTboDk3rDkpCCv1-Ebb5ccRYhoOPPJ-GOgZFjxzecrYI0a6b1cDNDp80RE-mETIINMkCmncR96Gphw0/s1600-h/DSC_2987.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5248940904107155778" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZoIY5kWWx-OeVEzphe59bCb-QIff57nhbbIL3ioPO5GFQiCA6wr0Fvrx-h3xLkHTboDk3rDkpCCv1-Ebb5ccRYhoOPPJ-GOgZFjxzecrYI0a6b1cDNDp80RE-mETIINMkCmncR96Gphw0/s320/DSC_2987.JPG" border="0" /></a><strong>Merdivenli Koyu</strong></div><strong></strong></div><br /><div>Merdivenli koyu, ilk denizcilik dersini aldığımız koy oldu. Kayalıklara doğru giden akıntıyı hesaba katamayınca, teknenin dingi motoruyla çekilemediğini, tekne süpürgesinin ve kanca sopasının kayalıkları itmede pek etkili olmayacağını öğrendik. Neyse ki bir süre sonra sopalar, süpürge ve dingi motorunu aynı anda kullanınca az da olsa sonuç alınabileceğini keşfettik ve kazasız belasız bu tehlikeyi savuşturduk. Olur o kadar deyip kötü düşünceleri aklımızdan kovalayıverdik, fakat bu olay, tatilimizin ilk kendine güveni baltalayıcı olayı olarak hafızalarımızın bir köşesinde kaldı.<br /></div><div>Evet.. Sıra yelkene gelmişti. Bugünlük sadece ön yelken açalım dedik. Yavaş yavaş yapmak lazımdı bu işi. Fethiye'ye doğru bir rota tutturup, ön yelkeni açtık. 6 knot'a yakın hızımız vardı ki, fazla uzun sürmedi, rüzgar neredeyse durdu. Rüzgar azalınca, zaten geri de dönmemiz gerektiğinden, plana göre geceleme yerimiz Tersane koyu'na yöneldik. Fakat Tersane koyunda uzaktan tekne direklerinin üst üste binmiş siluetlerini görünce, "kayalık mayalık, biz yine Merdivenli'ye dönelim" deyip geceyi Merdivenli'de gecirdik. Bu seferki demirlememizde yanaşmamız daha güzel ve kayalıklardan uzaksa da, tatilimizi zehir eden bir olayla ilk karşılaşısımızdı: Teknenin zincirini salıyorken bir de ne görelim, zincir ipe dönüştü ve hızla denize akmaya başladı. </div><br /><div><strong>15 Eylül Pazartesi Boynuz Bükü, Sarsala Koyu</strong></div><br /><div>İpin akışını bir şekilde durdurduktan sonra, halatı koçbuynozuna bağladık. Bağladık bağlamasına da bu işin bir de sabahı vardı. Aynı zincir ipten çekilerek vinç tertibatına oturtulacaktı. Bu işi tek başına yapmak imkansızdı, zincir o kadar ağırdı ki. Aklımdaki tek soru şu oluyordu: Bu işi yaşlı başlı emekliler, zaman zaman bayanlar, veya tek başına dolaşan kişiler yapıyor. Başka bir prosedür olmalı. </div><br /><div>Zincir ırgatını brifing esnasında da anlattılardı oysaki. Ama ipe gelince şöyle yapın, zincirde şunları yapın vs. şeklinde bir açıklama da yapmadılar. Irgatı gevşet, zinciri at, sonra da durdurmak için ırgatı sıkıştır denildi. </div><br /><div>Neyse sabah oldu. Aylar öncesinden "ben balıkçıyım" ifadesi ile bağımsızlığını ilan etse de, maalesef kendini zincir ipi çekme işinde bulan Gökhan'cığımın da yardımıyla ipi çekip, zincire oturttuk. Geri kalan kısım kolaydı: ırgatın 'UP' tuşu.</div><br /><div>Zincir işinin prosedüründe bir zorluk vardı. Neden bollatmayı yapıp, ardından demiri fırlatıyordum da, zaman kazanmak için demiri önceden hazırlamıyordum? Bu şekilde iş sadece bir bollatmaya kalırdı. </div><br /><div>Bir zorluk daha vardı. Zincirin ne kadar aktığı nasıl anlaşılırdı? Bitime yakın plastik birşeyler bağlanmıştı zincire tamam da, onların da rengi zincire dönüşmüş, akış esnasında farkedilmesi imkansız şeylerdi. </div><div></div><div>.....</div><br /><div>Neyse konumuza dönelim.. O gün teknenin deposunu topalamda 1000 litre sanıyorken 500 litre civarı olduğunu anlayınca Boynuz Büküne su almaya gidelim dedik. Boynuz Büküne gittik. İskeleye başarılı bir şekilde yanaştık. Biyşeyler içtik, suyumuzu alıp, ertesi gün almak üzere buz siparişi verdik. Sonrasında da Sarsala koyuna gidip demir attık.<br /></div><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMX8BfNRiwg4KoiN5rEdS4uLLfy7Bc-sEqS19jacQLKFrDi7e1GzqpuVgu6914Y7Pxkv9cwlAC4Mf5Uql-JUf9m2VMaExNIdvw5lgpSRfMZCcvcyGdwX74SzwaiWv639wn_twh1Q3FI5Ed/s1600-h/DSC_2994.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5249286798590370098" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMX8BfNRiwg4KoiN5rEdS4uLLfy7Bc-sEqS19jacQLKFrDi7e1GzqpuVgu6914Y7Pxkv9cwlAC4Mf5Uql-JUf9m2VMaExNIdvw5lgpSRfMZCcvcyGdwX74SzwaiWv639wn_twh1Q3FI5Ed/s320/DSC_2994.JPG" border="0" /></a>Sarsalaya geldiğimizde demiri önceden hazıylayıp, işin sadece ırgatı bollatmaya kalmasını umduğum yeni prosedürümü denedim, maalesef çalışmadı. Demir tam sarılı halde ve sımsıkı olmadığında ırgat gevşemiyor, demiri yukarı çekiyordu. Eski yönteme geri dönüp tekrar demir attık, derinlik fazla olduğundan tekrardan ipe kaçarak geceyi Sarsala'da geçirdik. </div><div></div><div></div><div></div><div></div><div></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong></strong></div><div><strong>16 Eylül Salı Kızıl Kuyruk Macerası</strong></div><br /><div>Sarsala koyundan çıkmadan önce Andy bana 'gel şu yelken iplerini bir kontrol edelim' dedi. O gün ana yelkeni açmayı düşünüyorduk çünkü. Peki dedim ve yelken iplerini kontrole koyulduk. Maksat, masumca hangi ipin neye yaradığını keşfetmekti ve biz de onu yaptığımızı düşünüyorduk. </div><br /><div>Yola çıktık. Önce Boynuz Büküne uğradık, demirleyip biraz yüzerken sipariş ettiğimiz buzlar geldi. Sonra tekrar Fethiye körfezine doğru bir rota tutturduk ve yelken açmaya karar verdik. Bu sefer ana yelken açacaktık fakat, rüzgarı biraz fazla bularak, hadi bugün de sadece ön yelken açalım dedik ve yelkeni açmaya koyulduk. Yelkeni açar açmaz, ön yelken direğin başından aşağı inmeye başladı. Hey allahım, nooldu şimdi, onun orda durması gerekmiyor muydu? Belli ki sabah yelken iplerini kurcalarken, ön yelkeni yerinde tutan halatı gevşetmiş veya takılı olduğu yerden çıkarmıştık. </div><br /><div>Neyse ki teknede asılınabilecek iplerin yarısına asıldıktan sonra, ön yelkeni yukarı çekmeye yarayan halatı bulduk ve yerine geri çektik. Fakat bu sefer de yelkenin alt kısmındaki yarım metreye yakın kısmı rayından çıktı. Onu takmaya uğraşmayıp, yelkeni gerisin geri sardık ve sakinleştik. </div><br /><div>Bugünlük bu kadar adrenalini yeterli bulup geceleyeceğimiz koya gitmeye karar verdik. Seyir halinde olmakta hiçbir sorun yoktu. Nokia N95'ten gideceğimiz yeri bulmak, kabindeki GPS ile 'obstruction' lara uzak geçmek, dümeni auto pilot'a alıp etrafı seyrekmek gayet kolaydı. Bir ara derinlik ölçerimizi bozuldu sandık, meğer çok derin sularda en son okuduğu metrajı yazarmış. </div><br /><div>O geceyi Berna, Derya ve Gökhan arkadaşlarımızın tatilin başından beri sayıkladığı, açık deniz tarafında olduğundan Andy ile benim çok da gitmek istemediğimiz ama sonunda "e peki o zaman bu gece yakınındaki Kızıl Kuyruk koyunda kalalım, yarın da sabah erkenden oraya açılırız, hiç olmazsa dönecek vaktimiz bol olur' dediğimiz Güngörmez Koyu'na gitmek üzere Kızıl Kuyruk koyunda geçirmeye karar verdik. Demir attık, fakat arka mesafemiz çok uzun olduğundan ipimiz yetmedi. Zinciri toplayalım istedik, koy öyle derin çıktı ki, ipi değil tek başına, muhtemelen dimdik durduğundan, 4 kişi çekmek güç oldu. Yan teknedeki Alman arkadaşı yardımlarından ötürü 4 bira ile göndermeden az önce, bize zincirin ipe kaçmaması için bir düzenek yaptı. İpi koç boynuzuna bağladı fakat bu şekilde bağlandığında zincir normalde çıkması gereken delikten çıkamayacağından, zincirin kalan kısmını deliğin dışından zincir dolabına akıttı. Bu arada ben adamı dingiyle almaya giderken dingi motoru durmuş, bir daha da çalışmamış, sonra ikimiz de kürekle dönmek zorunda kalmışız, telaştan kürekler teker teker suya düşmüş, peşlerinden topa atlayan kaleciler gibi atlamış, kurtarmışım ki... anlayacağınız çok yorgunum. </div><br /><div>Alman adam, zincimizi ayarlayıp bize Göbün koyuna gitmemizi söyleyince, ok dedik. O gün daha fazla telaş, daha fazla yorgunluk istemiyorduk. Göbüne geldik ki dolu. Eh napalım, Merdivenli yakın oraya gideriz dedik. Her ne hikmetse bizden başka demir atan küçük tekne de yok oraya bu arada. Demiri attık ki, hooop, başka bir sorun. Zincir artık zincir dolabındaki delikten gelmediğinden, mekanizmadan çıkıyor ve sıkışıyor. Tabiri caiz ise iyice ....tık. Hava da kararmak üzere.</div><br /><div>Göbün'e girdiğimizde bizi iskeleye çağıran biri vardı. Gidip iskeleye yanaşalım bari dedik. Demir atacak yer olmamasını geç, demir atamıyoruz zaten. Önce zinciri eski haline getirmek lazım. </div><br /><div>Göbün'de baktık ki Sunsail'in flotilla'larından biri orada. İki adet skipper da başlarında. Sağolsunlar ilgilendiler.</div><br /><div><strong>17 Eylül Çarşamba </strong><strong>Tersane Macerası</strong></div><br /><div>Göbünden sabah çıktık. Çıkmadan önce Sunsail skipper'ı arkadaşlar zincirimizi düzelttiler ve bize iki kilit bilgi verdiler: </div><div></div><br /><div>1. Zinciri hazırlıyordum ama ırgatı bollatamıyordum... Meğer bir kilidi varmış. Onu kullanarak bollatabilirmişim. Böylelikle demir atmak, bir kolu çekme işlemine kadar indirgenmiş oldu. </div><div></div><div>2. İpe kaçırıp duruyorduk... Onun için de zincir dolabını seyretmek gerekiyormuş. Zinciri veya üzerindeki işaretleri değil. İşaret de yok zaten. </div><br /><div>Bu sayede artık zinciri atmadan önce hazırlıyor, atıyor, ipe gelene kadar seriyor, ipe yaklaşınca durduruyordum. Tersane koyuna bu şekilde zincir attık. </div><br /><div><strong>Tersane Koyu</strong></div><br /><div>Tersane koyu girişi kuzeye bakan, bölgenin hakim rüzgarlarına karşı en korunaklı olması gereken koy. Fakat sabah 10 -11 gibi attığımız demir, öğle vakti koyun girişinden gelen rüzgara tutunamayarak taramaya başladı. Zincir atma prosedürünü oturtmuş isek de, zincir atılacak yer, derinlik, yavaş mı, hızlı mı konularında hala kafa yoruyorduk. </div><br /><div>Zincir taramaya başladığında Gökhan'cığımla tam oltaları sermiş, ben kupez, o bilimum balık çeşitlerini tutmayı deniyorduk. Birden Andy'nin 'Osmaaaaan!' diye seslenişini duydum ki, yanımıza girmelerine yardım ettiğimiz Alman tekneye çarpmak üzere olduğumuzu gördük. Olmayacaktı böyle. Tası tarağı topladık Manastır Koyu denilen, yeni edindiğimiz Sunsail Pilot book'a göre Göcek Bölgesinin en korunaklı koylarından birine yollandık. </div><br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpjzPSrDgMrQ54yd59NL4YeTsvQkj-dqphKqkFaaY2gZAWzmRrmWHv2nTcSAW4rpp0Ek2UqnasNXweKFN0ODCdHaCPR5heMprU_QjL9FwxVkppFdID_EqaTe_YCGqWxFJGOqy9kexR2rrA/s1600-h/DSC_3015.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5249287237489322162" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpjzPSrDgMrQ54yd59NL4YeTsvQkj-dqphKqkFaaY2gZAWzmRrmWHv2nTcSAW4rpp0Ek2UqnasNXweKFN0ODCdHaCPR5heMprU_QjL9FwxVkppFdID_EqaTe_YCGqWxFJGOqy9kexR2rrA/s320/DSC_3015.JPG" border="0" /></a>Manastır Koyu</strong></div><br /><div>Manastır Koyuna geldiğimizde artık kendimize güven, takat, istek, direnç duygularından arınmış olduğumuzdan ve de rüzgar tekneyi epeyce bir sarstığından, koydaki iskeleye yanaşıp geceyi rahat geçirelim istedik. İsabet olmuş, bir ara rüzgarı 25 knot'larda gördüm. Bizim demirleme ustalığıyla tutunulabilecek bir rüzgar değildi. </div><br /><br /><br /><div></div><br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQzxgR46y_2xg7RBQvpNxJSVIYunSPe4jlySfpkW7fRNjdehno8AWxUuVZG1W65KnhRp5N2h5w7Wdt1Fg3pxqyKuEMBI5mY2zS5Q2Q1n842BwGIBn1FmbuWVEvhhpH0KZyhh5v99o5M778/s1600-h/DSC_3050-1.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5249288723757590786" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQzxgR46y_2xg7RBQvpNxJSVIYunSPe4jlySfpkW7fRNjdehno8AWxUuVZG1W65KnhRp5N2h5w7Wdt1Fg3pxqyKuEMBI5mY2zS5Q2Q1n842BwGIBn1FmbuWVEvhhpH0KZyhh5v99o5M778/s320/DSC_3050-1.JPG" border="0" /></a>18 Eylül Perşembe Boynuz Bükü</strong></div><br /><div>Sabah olduğunda rüzgarımız yavaşladı, fakat o günün de rüzgarlı gececeğinin ipuclarını verir gibiydi. Tam bir sessizlik yok. Kahvaltımızı restoranda yaptıktan sonra ( yörenin adeti.. iskeleye bağlanınca birşeyler bırakmak gerekiyor ) tekrar yola koyulduk. </div><br /><div>Gün boyu rüzgarlı gececeğe benziyordu. O nedenle daha önce de su ve buz için uğradığımız Boynuz Bükü'ne gece için kapağı atarız diyoruz. Gün boyu sağda solda gezdik. Bir ara At büküne dönüp, yüzme molası verdik. Zincir atma ile ilgili sorunumuz kalmamıştı. Zinciri önce hızla yere değdirmeye, sonra 45 derece yapa yapa yavaş yavaş salmaya çalışıyorduk. Bu epeyce işe yarıyordu. Fakat yine de sert rüzgarlarda taramadan rahat rahat uyunacağı izlenimini edinemiyorduk. </div><br /><div><strong><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiT1AbJKNPbj0AR-HQlKsuuxjRf0N2hWpbzaOGQ0tJt0LQ1_8aSw6QnyAHP4q1K2f8k2SZcqhzFdZgEE56eQNa39IiAoPe5N9thz04KSw2QWvOgNuTJg8Qq-P0ot2NFB6cHdTIy8v57_pFu/s1600-h/DSC_3097-1.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5249289031511317618" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiT1AbJKNPbj0AR-HQlKsuuxjRf0N2hWpbzaOGQ0tJt0LQ1_8aSw6QnyAHP4q1K2f8k2SZcqhzFdZgEE56eQNa39IiAoPe5N9thz04KSw2QWvOgNuTJg8Qq-P0ot2NFB6cHdTIy8v57_pFu/s320/DSC_3097-1.JPG" border="0" /></a>19 Eylül Cuma Boynuz Bükü</strong></div><br /><div>Son günümüzü bir ara Sarsala'ya gidip yüzme molası vererek, sonra tekrar Boynuz Büküne dönerek geçirdik. İskeleye yanaşmada, tekne hakimiyetinde artık epeyce yol kat etmiştik. Hiç sorun olmadan, kıçtan kara yanaşabiliyorduk. Tornistan'da teknenin iskeleye çekmesine dahi formüller uydurduk. Öte yandan şu zincir teoreminde hala akla oturmayan konular vardı. </div><div></div><div></div><div></div><div>Şöyle ki:</div><br /><div>- Derinliğin 4 katı gibi desek, kaloma vermek lazım. Bizim zincir 30 metre. Yani taş çatlasa 10 metreye demir atabiliriz ki normali 7.5</div><div></div><div></div><div>- Kıyıya 3.5 tekne mesafe kala demirlemeye başlamak uygundur diyorlar, fakat bazen o mesafede derinlik 30 metre olabiliyor. 30 x 4 = 120 metre zincir, artı serecek mesafe lazım. </div><br /><div>- Tamam.. bu durumda başka bir yer aramak lazım belki, ama her yer aşağı yukarı aynı.</div><br /><div>- İp kullansak? Olur peki de ip nasıl bir anda boşalıp gitmeden kontrollü olarak salınır?</div><div></div><div>- Saldık diyelim, toplarken yine en azından ırgata sararken güç gerekmez mi? Yine bu güç 3-4 kişi gerektirirse? Irgatla çektin, zincire geldin, zinciri mekanizmaya yerleştirmen çok zor. Üstelik de tehlikeli. Bu kadar şeyle uğraşmak durumunda mıyım?</div><br /><div>Bu kadarlık kısmını öğrenmeden, aslında öğrenmek de istemeden ( çünkü kimle konuştuysak 50 m den aşağı zinciri olan çıkmadı, ve ip olan tekne de hiç yoktu ), döndük. Bir dahaki tekneyi en az 60 metrelik zincirli istemeye karar verdik. </div><br /><div>Ertesi sabah erkenden kalkıp Club Marina'ya geldik ve tekneyi teslim ettik.Gezimizde sabırlarını esirgemeyen Berna ve Gökhan arkadaşlarıma balıklar ve nefis yemekler için, arka ip uzmanımız Derya'ya çoğu zaman boşa kulaç attığını farketse de vazgeçmediği için, teknoloji uzmanı ve kaptan Andy'ye en telaşlı durumlarda bile hiç sakinliğini bozmamayı başarabildiği için teşekkürü borç bilirim. </div><br /><div>Eylül 2008</div><div>Osman Ölgen</div><div></div><br /><br /><br /><a href="http://xyz.freeweblogger.com/stats/1/1222425316/" target="_top"><img alt="free hit counter" hspace="4" src="http://xyz.freeweblogger.com/counter/index.php?u=1222425316&s=a" align="middle" vspace="2" border="0" /></a><script src="http://xyz.freeweblogger.com/counter/script.php?u=1222425316"></script>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-67295103493341475272008-07-30T16:59:00.000+03:002008-09-26T13:57:01.982+03:00Mordoğan'da Balık Avı - Mayıs 2008<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmiKELdM8Rvkn2-Td4-0Sx19BKz9GnmvaYoF-f2FAjt9Uz4bO6tdCgIyGUBTCzb-WO2_7rS2CXqJ5z059C2jh4qzH487PNitQqk-BjKdaWMeLE4D4aroHnWP9bsRCDWZEgREuoA2SRmJuY/s1600-h/DSC_2127.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmiKELdM8Rvkn2-Td4-0Sx19BKz9GnmvaYoF-f2FAjt9Uz4bO6tdCgIyGUBTCzb-WO2_7rS2CXqJ5z059C2jh4qzH487PNitQqk-BjKdaWMeLE4D4aroHnWP9bsRCDWZEgREuoA2SRmJuY/s320/DSC_2127.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228807877836100034" border="0" /></a>19 Mayıs bu yıl Pazartesi'ye denk geldi. Ne yapalım ne edelim derken, internette tesadüfen www.kalamaravcısı.com isimli bir site buldum. Sitenin içeriğine bir baktım ki, deniz, balık, kalamar, doğa, balık avı konulu bir site ve 'atlayın gelin balık tutalım' diyor. Peki dedik atladık gittik.<br /><br />Mordoğan İzmir'den Karaburun'a giderken sağda çok şirin bir kasaba. Merkezinden dahi denize girilebilen, müthiş bir doğası var. Gittiğimizde denizle buluşma fesvtivali vardı. Gider gitmez, öğleden sonramıza hemen bir balık avı seansı koyduk. Balığa Cem Liman kardeşimizin bizimle tanıştırdığı Halis kaptan'ın 8 metre civarındaki teknesiyle çıktık. Halis Kaptan balık tutacağımız mekanları gün aydınlık olduğu sürece göz kararı ile buluyor. Mevkiye yaklaşınca uzaklarda birkaç noktaya bakmaya başlıyor, sonra da 'işte burası' diyor. 'Burda 25 metrede mercan çıkar' diye de ekliyor. Oltayı bir salıyorsunuz ki gerçekten ip 25 metre civarında duruyor.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcOLe2EPuRQ6ON00-VkufzA2B__RGygwMkIua5-OBlTHRacW-zz4HbWQl41YJOXsyAYJJWHa_cTBvm0mj40WXKxDRB2TDgP7WxCZeK0r_8MqmpiurhnA9znHgfva2jy4IcL05ycvkM-fCM/s1600-h/DSC_2162.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcOLe2EPuRQ6ON00-VkufzA2B__RGygwMkIua5-OBlTHRacW-zz4HbWQl41YJOXsyAYJJWHa_cTBvm0mj40WXKxDRB2TDgP7WxCZeK0r_8MqmpiurhnA9znHgfva2jy4IcL05ycvkM-fCM/s320/DSC_2162.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228809085121579570" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">Neler tuttuk?<br /><br /></span>Neler tuttuk sorusu ilk akla geliyor, o nedenle lafı uzatmadan anlatayım istiyorum. İrili ufaklı bir çok balık, 1 ahtapot, 2 kalamar. Balıklar arasında mercan, kupez ( yerel ismiyle ) başta olmak üzere 4-5 çeşit küçük ama çok lezzetli balık var.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6XimtZz4_ZpGmyno3Im98IdaBYb8gzRJwh_AXtJFYS4V8L_HbYbn_hEVA96rFgmRrIFht08kbGStbO0IVoNka0blKlTcEMSA5BDY2JZbt5VdGDFhLox8WWlJL2VyfnUlCiHtdFHhP5oer/s1600-h/DSC_2169.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6XimtZz4_ZpGmyno3Im98IdaBYb8gzRJwh_AXtJFYS4V8L_HbYbn_hEVA96rFgmRrIFht08kbGStbO0IVoNka0blKlTcEMSA5BDY2JZbt5VdGDFhLox8WWlJL2VyfnUlCiHtdFHhP5oer/s320/DSC_2169.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228808113187615602" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">Kalamar<br /><br /></span>Kalamar hayvanı ( solda ) fotoğrafını çekmeye çalışırken tekneyi siyah mürekkebiyle boyayan bir mürekkep balığı aslında. Çok şirin bir yaratık, sudan çıktığında yüzgeçlerinin sinüzoidal hareketi, ve temizleme esnasında çıkarılan şeffaf bir cam cubuğu andıran iskeleti son derece etkileyici. Ayakları da yenmekle birlikte, pişirilen yeri gövdesi.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiYFe3w7bHPwaDuxnTOzqkAVBgtXdz7oIXBMQhjkalN9O9uKHAvA8uwJqV_xGoFf94xFWTpAGwZpx7H2HeKRMxJidJyJPoVSyiK3eDsVbEqYvc8jfIA8JP2tZbcLLj3MHfyDnNLrSUxGQx/s1600-h/DSC_2195.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiYFe3w7bHPwaDuxnTOzqkAVBgtXdz7oIXBMQhjkalN9O9uKHAvA8uwJqV_xGoFf94xFWTpAGwZpx7H2HeKRMxJidJyJPoVSyiK3eDsVbEqYvc8jfIA8JP2tZbcLLj3MHfyDnNLrSUxGQx/s320/DSC_2195.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228808649062181154" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">Sabah tekrar balık<br /><br /></span>Gittiğimiz günün akşamı balıktan sonra otele döndük. Yolculuk üzerine bir de balıkları pişirtip yemek için restoranlardan birine gitmeyi gözümüz almadı. Balıkları kaptana verdik. Birazını kendine almış, birazını ihtiyacı olan kişilere vermiş. Ertesi gün sabah 5'te kalktık. Mordoğan ismini mor renkte doğan güneşten almıştır demişlerdi, gün doğumu gerçekten mor tonlardaydı. Yandaki fotoğrafta biraz kontrast artırımı var ise de renk sıcaklığı ile oynamadım. Sabahın ilk ışıkları ile denize açılmak, etrafta sadece birkaç balıkçı kayığı varken bunu yapmak, gökyüzü ve deniz arasına sıkışmak, iki maviyi de her yanınızı sarmış hissetmek insanın sürekli yapmak isteyeceği türden bir aktivite.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtsFgyOq3eFbG0wBvPWJY-hqkXN2kNfPBR09CWhh1bZgjAxCWjpvyAebFQkreOQb3dLHgKGHVcG5Hr-iffmW2bWPyuvohs8Gp5Zj3M_VCADbFIXq0mS5FZeOy8dtM8TaNKfwHvA186veOy/s1600-h/DSC_2201.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtsFgyOq3eFbG0wBvPWJY-hqkXN2kNfPBR09CWhh1bZgjAxCWjpvyAebFQkreOQb3dLHgKGHVcG5Hr-iffmW2bWPyuvohs8Gp5Zj3M_VCADbFIXq0mS5FZeOy8dtM8TaNKfwHvA186veOy/s320/DSC_2201.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228808774073556850" border="0" /></a><span style="font-weight: bold;">Dünyanın en lezzetli balığı<br /><br /></span>Öğlene kadar epeyce balık tuttuktan sonra, bu defa balıkları yemek üzere bir restorana oturduk ve dünyanın en lezzetli balığını belirledik:<br /><br />* Kendi tuttuğun<br />* En fazla 2 saat önce tutulmuş<br />* Büyük şehirden uzaktaki denizlerden çıkma<br />* ve zor tutulan<br /><br />balık.<br /><br />Mercan dip balığı ve epeyce derinden çıkıyor örneğin. 25 metre mesafede balığın vurduğunu dahi hissetmek mesele. O nedenledir ki mercan çok lezzetli bir balık. :) Şahsi fikrim, daha yukarlardan çıkan kupez'in ondan aşağı tadı olmadığı yönünde fakat öyle bilinir olmuş, genel anlayışı bozmayayım.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipJyuA0gpifwAcPJkEX0onZtULWW2bjgsD3aPZt2SVdhmYXF0ZRnKLP1ZGRuIw67qI3f-1qv6m-woBmDqnjbSIdBgN9fVuhOwk51x5F_XyoyDXLjDuft7-0-ZDZyyOaccNrcPGW9uzdhmL/s1600-h/DSC_2342.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipJyuA0gpifwAcPJkEX0onZtULWW2bjgsD3aPZt2SVdhmYXF0ZRnKLP1ZGRuIw67qI3f-1qv6m-woBmDqnjbSIdBgN9fVuhOwk51x5F_XyoyDXLjDuft7-0-ZDZyyOaccNrcPGW9uzdhmL/s320/DSC_2342.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228808937407246226" border="0" /></a>Mordoğan akşamları da güzel. Festival kapsamındaki konsere uğradık. Yeni yapılan mendirekte dolaştık.<br /><br /><br /><br /><span style="font-weight: bold;"></span><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBVgVDinu1TNOEfR7VnUFFiUBGUCfosFaN2H9bP1eyc98wcQfetEmNPt-rrEJ-RxnBlgFPAXbgL1mwqPymoZzmXq7rs2-WiFqNiOzIFmcY_fR647KjpOHBKSiOUnhNzHvbqc_SaOG07GAo/s1600-h/DSC_2181.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBVgVDinu1TNOEfR7VnUFFiUBGUCfosFaN2H9bP1eyc98wcQfetEmNPt-rrEJ-RxnBlgFPAXbgL1mwqPymoZzmXq7rs2-WiFqNiOzIFmcY_fR647KjpOHBKSiOUnhNzHvbqc_SaOG07GAo/s320/DSC_2181.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228808513001304898" border="0" /></a>Sahilde nostaljik bir yeldeğirmeni var.<br /><br />Mordoğanda balık tutmak isteyenler Kalamar Avcısı'nın sitesine uğrayabilirler. Teşekkürler Cem ve Halis kaptan.<br /><br />Temmuz 2008<br />Osman Ölgen<br /><br /><a href="http://xyz.freeweblogger.com/stats/1/1222425316/" target="_top"><img border="0" alt="free hit counter" src="http://xyz.freeweblogger.com/counter/index.php?u=1222425316&s=a" ALIGN="middle" HSPACE="4" VSPACE="2"></a><script src=http://xyz.freeweblogger.com/counter/script.php?u=1222425316></script>Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4037688940469652124.post-77596829324359404552008-07-28T10:25:00.001+03:002010-07-02T13:15:35.749+03:00Gökova Körfezi - Haziran 2008Mayıs sonu, Haziran başı Gökova'da denize açılmak için güzel bir zaman. Belki Haziran'ın ikinci ve üçüncü haftasına da sarkılabilir, fakat son haftaya bırakmamalı. Denizin serinliği, yeni açılmakta olan sezonun sakinliği, gece kabinde bunalmadan uyuyabilme, yelken esnasında güneşten bunalmama vs.. tümü ilk haftalarda ideal.<br /><br />Bordum'a gitmeyeli epeyce olmuş. Marina'ya gidişte yol kenarlarındaki reklam panoları artmış. Eskiden adını bilmediğimiz 5 yıldızlı otel yok iken, şimdi ancak birkaçını tanır kalmışız. Üst yoldan geçerken oluşan trafik yoğunlaşmış. Eh... ne diyelim, Bodrum hayli 'gelişmiş'... Neyse ki, yarımadanın ucuna, taa denize ulaşana kadar durmak zorunda değiliz..<br /><br />Turgutreis D-marin, memleketin her deniz köşesine kurulması gereken türden, içinde balıkların yüzdüğü, doğayla dost, nefis bir marina. Marina'ya ulaşıp Selim kaptan'ı buluyoruz.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHcK5_JYVpXXOjdvifgr6gZmHkSsuLtZiQ_SLD7YGart6Wi8N6ZpItTEsFdvQv9892AQtgay7xya2R5OG0kh_339eunJE7Y3BHDfSIQou0cuOBeYBCbiAN3Xtm0qD8zp0ewePfD4qyv47I/s1600-h/DSC_2454.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5227979533246284722" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHcK5_JYVpXXOjdvifgr6gZmHkSsuLtZiQ_SLD7YGart6Wi8N6ZpItTEsFdvQv9892AQtgay7xya2R5OG0kh_339eunJE7Y3BHDfSIQou0cuOBeYBCbiAN3Xtm0qD8zp0ewePfD4qyv47I/s320/DSC_2454.JPG" border="0" /></a> <strong>Kaptan </strong><br /><br />Önce biraz konunun geçmişini anlatayım, Selim kaptan ( fotoda sağda ) benim internet aracılığı ile bilgilerine ulaştığım, yazışa yazışa ahbaba yaklaştığımız biri... Yalnız, bolca yazışma ve bir iki telefon görüşmesi haricinde de birbirimizi görmüşlüğümüz yok... :) Neyse tekneye eşyaları bıraktık, kaptana 'siz de gelin de, kumanya konusunda fikir verirsiniz' dedik, hep beraber markete gittik. Malzemeleri almaya başladık ki kaptan bana 'şurada balıkçılar var, oradan da 3 kalıp buz almak lazım' dedi. Ok deyip balıkçıya gittim ki kalıpların tanesi 10 kilo var.. Rakı için istedi desem fazla. E teknede buzdolabı var sonuçta.. Ne için ki bu kadar buz? Pek aklım ermemişti o an bu işe.<br /><br />Neyse... Buzları ben, iki araba malzemeyi de diğerleri alıp tekneye yerleştik. 9 metrelik tekne 5 kişiyi, 2 araba malzemeyi ve 30 kilo buzu nasıl bir anda yutuverdi şasıyor insan.. Düzen, küçücük mekanlara herşeyi sığdırıyor.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYONmFpADiuf31fIWDcFxWsR3HKuaKTyvmO3PQeAWrF90FAuLHSBIMgm2QgYASHJXzW6Th5k7qHu3N0Sl_32fj6zlWnGsK2PWY8Y4Qu_3gAbhfaSfpgEuqH-2v22Lp4acZgPnCjf4_C8H_/s1600-h/DSC_2555.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5227982385574095394" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYONmFpADiuf31fIWDcFxWsR3HKuaKTyvmO3PQeAWrF90FAuLHSBIMgm2QgYASHJXzW6Th5k7qHu3N0Sl_32fj6zlWnGsK2PWY8Y4Qu_3gAbhfaSfpgEuqH-2v22Lp4acZgPnCjf4_C8H_/s320/DSC_2555.JPG" border="0" /></a><strong>Tekne</strong><br /><br />Tekne 18 yıllık. İlk bakışta, hele de dışardan bakıldığında döküldüğü anlaşılmayan, fakat aslında dökülen bir tekne... Selim kaptan teknesinin bakımını 'karınca kararınca' ve 'kendince' yapıyor. Karina 3-4 yıldır zehirli görmedi diyor ki eminim 7-8 yıl var.. Neyse... Konuyu dağıtmayayım.. İlk geceyi marinada geçirip, sabah erkenden yola çıkıyoruz. Niyetimizde 5 gün Gökova körfezinde dolaşmak var. Gezi öncesinde de öyle hazırlıklar yapmışız, planlar çıkarmışız ki: Google erath'den print out'lar, rotalar vs vs. Yalnız planlamayı yaparken önemli bir şeyi saçmalamışım: düz bir rota çizip de 'ben bunu ortalama 5 knot ile 3 saatte alırım' dememek gerekiyor. Çünkü yelkenle gideceğin için, hadi 5 knot hız oluşturacak rüzgarı buldun diyelim, düz gidebileceğin yönde bulman zor. Zikzak yapılacağı hesaba katılmalı. Bir de Gökova körfezi, yelkenli ve bakımsız da bir tekne için ve 5 günlük süre düşünüldüğünde biraz büyük kalıyor.<br /><br />Neyse.. Nerde kalmıştık. Yola çıktık. Turgutreis'ten çıkınca karşısı Kos adası. Kos'a doğru epeyce yaklaştık. Yunan balıkçıları bizimle Türkiye anakarası arasında kalmaya başlayınca da, 'fazla oldu bu' dedik, burnumuzu memlekete döndük. Bu arada bunları anlatıyor iken, öğrendiği her denizcilik terimini ardarda sıralayıp, yazısını neredeyse sadece kendisi ve birkaç başka kişi için yazan denizci arkadaşlara benzemek istemediğimden bu yazıda kullandığım karina ( tekne altı ) terimi son denizcilik terimi olsun.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwVChG6zpzCozM73GaOKfiRXySM1-hTssDF9K1-47ryIwMYalCeRHaHA7rtYAo_G2Q64ye0uOq6erXWwB9FP7m-4qKibLs9g4gbVa7CDNtl91w3Gkr5kbe5iswYSG6oIVagUPN_uJvM60I/s1600-h/DSC_2455.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228004558205215074" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwVChG6zpzCozM73GaOKfiRXySM1-hTssDF9K1-47ryIwMYalCeRHaHA7rtYAo_G2Q64ye0uOq6erXWwB9FP7m-4qKibLs9g4gbVa7CDNtl91w3Gkr5kbe5iswYSG6oIVagUPN_uJvM60I/s320/DSC_2455.JPG" border="0" /></a> <strong>Papuç Koyu</strong><br /><br />İlk gece niyetimiz körfezin karşı kıyısına geçmek idiyse de, yukarda bahsettiğim hesap hatasından ötürü körfezin kuzey kıyılarının ortalarına yakın bir yerde Papuç koyunda geceledik. Su serin, turkuaz renkte ve pırıl pırıl. Kaptan çevik hareketlerle kıç halatını kayalara bağlıyor, biz de sofrayı hazırlıyoruz. Keyfimiz yerinde. Ocağımız yanıyor. Suyumuz akıyor. Tuvalete gidiyor, neşeyle pompalayıp temizliyoruz. Bulaşıkları rahatlıkla lavaboda yıkıyoruz vs.. Hiçbir sıkıntımız yok şimdilik!!<br /><br />Tatilde sabahları kalkıp fotoğraf çekmeye zorlanmıyorum artık. Yalnız şöyle bir durum var ki tekne, sabahın ilk saatlerinde fotoğraf çekmek için uygun bir mekan değil. Az da olsa sallandığından ve sabahın ilk saatlerindeki ışık miktarı hiç sallanmamayı gerektirdiğinden, ancak gün epeyce aydınlanınca fotoğraf çekilebiliyor. Ya da kıyıya çıkma imkanınız var ise kıyıya çıkıp tripod kurmak gerekiyor.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0EcQ91cO-GRbY86aNih7YClPrNK8SJC1wQr5-usDBBtcLzDeUtBR-RdGDGjyzOUOaMcHZWWhVfyGaC7ulQ1yyRtJn_cALWxrC24S6GhrOgyK-jYRTFgt425v5fwtSRNONQDKK9B22Hd5d/s1600-h/DSC_2465.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228012573252480130" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0EcQ91cO-GRbY86aNih7YClPrNK8SJC1wQr5-usDBBtcLzDeUtBR-RdGDGjyzOUOaMcHZWWhVfyGaC7ulQ1yyRtJn_cALWxrC24S6GhrOgyK-jYRTFgt425v5fwtSRNONQDKK9B22Hd5d/s320/DSC_2465.JPG" border="0" /></a>Papuç koyunda güneş karşımızdaki adanın kıyıya yakın kesiminden doğdu. Gökyüzünün mavisi ufuk hizasından kızarmaya başladığında, ay hala görünüyordu. Deniz hafif meltemden ötürü kıpırtılıydı. Kayalıklara tünemiş martılar biraz yaptıklarımı seyretti, sonra da erkenden balığa yollanmış bir balıkçı motorunun ardına takıldı.<br /><br />Yeterince fotoğraf çektiğimi düşünerek kabine geri döndüm. Biraz kestirdim, 8 gibi kalktım. Hadi insanları güzel bir müzikle kaldırayım dedim, radyo çalışmıyor. Elektrik yok. Madem öyle kahvaltı hazırlayayım dedim, su akmıyor.. Haydaa...<br /><br />Akümüz bitmiş. Musluklar damlattığından, su motoru sürekli çalışıyor, sabaha kadar dayanmıyormuş. Neyse ki çaresi motor. Çalıştığı sürece elektrik var.<br /><br />Yemeği yeyip yola çıkıyoruz. Hedef körfezin güney kıyıları. Baktık yakın görünen en makul yer Bördübed koyu, Bördübed'e yollandık.<br /><br /><strong>Bördübed Koyu</strong><br /><br />Papuç - Bördubed arası ne kadar tuttu hatırlamıyorum da, rüzgarın 13-14 knot sırtımızdan geldiğini hatırlar gibiyim. Bördübed'i kaptan 'biliyor'. Fakat ağzına geliyoruz, girmek istemiyor. O anda esen rüzgara korunaklı değil. Çok içeri girmek de mümkün değil, sığ yerler var. Ne yapalım? Yelken indirelim diyor. İndirmeye çalışırken ana yelkeni tutan bumba denilen yatay direkin bağlı olduğu palanga sistemi kopuyor. Yelkenin iki düğmesi kopuyor. Neyse ki başka hasar yok.<br /><br />Bördübed'e giremeyince, o rüzgara korunaklı olacak karşı koya geçiyoruz: Çatı koyu.<br /><br /><strong>Çatı Koyu</strong><br /><br />Çatı koyuna akşam girdik ve geceledik. Yelkenin kırık düğmelerinin yerine yedek iki düğme diktik. Palanga sistemindeki hasarı iyi kötü onardık. Sabah göl sakinliğinde bir deniz ve komşu bir tekne ile uyandık. Bu arada söylemeyi unuttum, Papuç koyundaki sabah kahvaltıyı hazırlarken tüp bitti.<br /><br />Bördübed'e medeniyet ve tüp umuduyla gitmişiz, fakat hüsrana uğrayıp Çatı'ya girince hala tüpsüzüz. Karşı kıyının kenarına Amazon Club reklam panosu bir de telsiz frekansı koymuşlarsa da, kimseye ulaşamadık. Belli ki o kadar da dinlemiyorlar telsizlerini.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgycU0xDndl72SJ5f-RiPFjygxVUF1ETNCFCyrBubVtLVmhhra_M1QTKrvWfaC68dhOb3dA995ZmbxvFKgP1vOgAaooMc8lI4uQEypLiONyBKGTP-qRp3AnnKNLqM-kGWikDTKq74YN24R0/s1600-h/DSC_2515.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228019644335211554" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgycU0xDndl72SJ5f-RiPFjygxVUF1ETNCFCyrBubVtLVmhhra_M1QTKrvWfaC68dhOb3dA995ZmbxvFKgP1vOgAaooMc8lI4uQEypLiONyBKGTP-qRp3AnnKNLqM-kGWikDTKq74YN24R0/s320/DSC_2515.JPG" border="0" /></a> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhazAoakOQ7-oKLSL_MaUlXX61_fF6Z_5qg5sEXdy6mThexs3aFOjcr_Un9Iy4Vsw2s8HrGMws2aOnFSpewmYCIb5-dAluOO8Qy7XeqXDXYbUDbPiVGct9W6IRm6nOoKFJUSZfsXszAeupn/s1600-h/DSC_2517.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228020761105764530" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhazAoakOQ7-oKLSL_MaUlXX61_fF6Z_5qg5sEXdy6mThexs3aFOjcr_Un9Iy4Vsw2s8HrGMws2aOnFSpewmYCIb5-dAluOO8Qy7XeqXDXYbUDbPiVGct9W6IRm6nOoKFJUSZfsXszAeupn/s320/DSC_2517.JPG" border="0" /></a><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Neyse.. Sabah biraz denize girdik ve sonra koydan çıktık... Şiddetlice bir rüzgar vardı. Çökertme koyuna, kuzeye çıkalım diye hesap ediyorken, serpintiden sırılsıklam olunca ve de Haziran başı bu da bizi epeyce üşütünce, belki de gezinin en güzel plansız kararını aldık: kaptan'ın tavsiyesine uyup Akbük'e yöneldik. Akbük biraz daha doğuda kalıyor ama daha günümüz var. Sonraki gün Bodrum'a yakınlaşır, en son gün de Turgutreis'e varırız diyoruz.<br /><br /><strong>Akbük</strong><br /><br />Akbük bir cennet. Geniş girişinden itibaren göle dönen, içinde rüzgar olan fakat dalga olmayan, pırıl pırıl denizi ve lezzetli yemekleri olan restoranıyla ( koyun bitimindeki ) herşeye elverişli bir mucize gibi.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_GP5ziT_KYxH51yQo8CDEYaI1-KJOusKm1uneKMGEf5GTW75GSSg5D4Y1FCYJ2YhjWC1k51eT1gbsYdM4VGi3jUlP0ogLJvVD6-0FGeCZsAvtislvracS8MawG3B3nl6I9GSFzpaD4NdL/s1600-h/DSC_2560.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228029794595408530" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_GP5ziT_KYxH51yQo8CDEYaI1-KJOusKm1uneKMGEf5GTW75GSSg5D4Y1FCYJ2YhjWC1k51eT1gbsYdM4VGi3jUlP0ogLJvVD6-0FGeCZsAvtislvracS8MawG3B3nl6I9GSFzpaD4NdL/s320/DSC_2560.JPG" border="0" /></a><br /><br />İskeleye yanaşırken 'abi Sunsail filosu geliyor 7 tekne, şöyle kenara alabilirim ancak sizi'dedi çocuk, peki deyip bağlandık. Sunsail'in 7 teknesi ( alttaki fotoda ufukta görünenler ) gelince maalesef iskeleye sığamadık. Bir bakıma da iyi oldu denebilir, 7 tekneden tekne başına 5 desek, 35 Hollandalı gay indi. Bir tanesi mayomu çok sevdi, ama orada çıkarıp verecek kadar sempatik bulmadım kendisini.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXTQIlP1geI5EwSk5MH8CjBmTimmEQ7R-5mAr6EEG3ABJsRo4oa5l8qHF0D-MZc9M3rxTfTEzKQQ91EQ32-_Jg3OE3BT5dAr-zVzNN9qdL6FB1uNGPqXpo9MX0QqnCao-0PITgPcIHshAb/s1600-h/DSC_2567.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228032171311197138" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXTQIlP1geI5EwSk5MH8CjBmTimmEQ7R-5mAr6EEG3ABJsRo4oa5l8qHF0D-MZc9M3rxTfTEzKQQ91EQ32-_Jg3OE3BT5dAr-zVzNN9qdL6FB1uNGPqXpo9MX0QqnCao-0PITgPcIHshAb/s320/DSC_2567.JPG" border="0" /></a><br /><br />Aldık tekneyi diğer restoranın iskelesine bağlandık. Diğer restoran'a 'diğer' dememden de anlaşılabilir, adı bile aklımda kalmadı, yemekleri kötüydü.<br /><br />Biz hala tüpümüz olmadığından yemekleri restoranlarda yiyor, bozulan malzemelerle de balık, martı artık ne mahlukat bulursak onları doyuruyoruz. Buzlarımızın da ne işe yaradığı bu arada belli, buzdolabı sadece motor çalışırken aktif. Yani buzlar, buzdolabı vazifesi görüyorlar. E tabii ikinci gün eriyip gittiler. Teknenin atık sularının ve lağım suyunun dolduğu sintine denilen depo da dolunca, bulaşıkları havuzluğun arkasında yıkamaya, tuvalet olarak olabildiğice dış tuvaletleri kullanmaya başladık. Sintine boşaltma pompasının işe yaramadığını kaptan biliyor muydu, yoksa o da orada mı öğrendi, o kadarını çözemedim henüz.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHSu5XrX5m9k9eZDCfUr18410d97MaKcEwGkhRzRTdlqpp2YJwYBBsKvSeBp6qN0La-6WUt5nvOce_1fqE52V28cxGdLLOjMi8Ij5YENXoqqBFljEPQEwO8zmWgprItDsQMj8JuKhudGps/s1600-h/DSC_2585.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228034460012770562" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHSu5XrX5m9k9eZDCfUr18410d97MaKcEwGkhRzRTdlqpp2YJwYBBsKvSeBp6qN0La-6WUt5nvOce_1fqE52V28cxGdLLOjMi8Ij5YENXoqqBFljEPQEwO8zmWgprItDsQMj8JuKhudGps/s320/DSC_2585.JPG" border="0" /></a>Neyse.. Olumsuzlıkları bir tarafa bırakıp yavaş yavaş 'diğer' restoranın önünden kayalıkları aşarak bir koya ulaşıyoruz. Koyda kimseler yok, denizin dibi kum, suyu sıcak ve göl seviyesinde durgun. Bir süre denizin keyfini çıkardıktan sonra geriye restorana dönüyoruz. Yemeğimizi yiyerek ertesi sabah Bordum'a yakın bir yerlere gitmek üzere yola çıkıyoruz.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd9DoOAvukI0r-dOqIEHxt0Rou1jid89acaL20AThnl3RJAGqrF5lOueFbqv4CuCmkZNUG-nooPupyUZ1G_U47VT39bN_aLv-NceqB04LltiIqy8jrv3SDmPn4ihee-9kxrOJKiGlTSWpx/s1600-h/DSC_2576.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228049271253360226" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd9DoOAvukI0r-dOqIEHxt0Rou1jid89acaL20AThnl3RJAGqrF5lOueFbqv4CuCmkZNUG-nooPupyUZ1G_U47VT39bN_aLv-NceqB04LltiIqy8jrv3SDmPn4ihee-9kxrOJKiGlTSWpx/s320/DSC_2576.JPG" border="0" /></a>Akbük'le ilgili birkaç fotoğraf daha paylaşmadan edemeyeceğim. Küçük bir kayık balık peşinde.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxovmByszyDu_Yzw4pD-rI7QxNLzl0pKaSmUjbPgj5a5m87QGKYx1pyngZZQUOGpbyNQk58W4rSR5iGPqggdP9FqdOycnB3v0Ky1JoK1cFpbYDvJhC8SD22XKFsfkn0i8mBK5Bra1YdG_1/s1600-h/DSC_2579.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228049610753044738" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxovmByszyDu_Yzw4pD-rI7QxNLzl0pKaSmUjbPgj5a5m87QGKYx1pyngZZQUOGpbyNQk58W4rSR5iGPqggdP9FqdOycnB3v0Ky1JoK1cFpbYDvJhC8SD22XKFsfkn0i8mBK5Bra1YdG_1/s320/DSC_2579.JPG" border="0" /></a><br /><br /><br /><br /><br /><br />Koyun turkuvaz suları ve dik yamaçlar.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheuBG1_yH-9ld8NDVh3kXWgnHjNxaz_KC3sWb7T_Ex0JiDnwJd6K7mxrNqmA_A8EcyqKjYlmxvTxYg2bsNaCsm0vBv22qlvjeiRU_JkbM35GZpJUgQ0v7Q2K-Is8SSI2EsP_QMMMMOJZ2E/s1600-h/DSC_2607.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228050180855486562" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheuBG1_yH-9ld8NDVh3kXWgnHjNxaz_KC3sWb7T_Ex0JiDnwJd6K7mxrNqmA_A8EcyqKjYlmxvTxYg2bsNaCsm0vBv22qlvjeiRU_JkbM35GZpJUgQ0v7Q2K-Is8SSI2EsP_QMMMMOJZ2E/s320/DSC_2607.JPG" border="0" /></a>Gece Akbük koyu.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiQ_bss8qLcTCnNs-at2acRJnZNwgDU3oq0lkLZYfXiYc4szI1oh_jkVfKtIXzO3t0barRlMGoebRbADYM0Z3wGKiDhmwJLFEw4krcC_UuVeFS2d6R1vaNeHYNPqaBjssDj1uINbj8YC68/s1600-h/DSC_2637.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5228050547715328050" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiQ_bss8qLcTCnNs-at2acRJnZNwgDU3oq0lkLZYfXiYc4szI1oh_jkVfKtIXzO3t0barRlMGoebRbADYM0Z3wGKiDhmwJLFEw4krcC_UuVeFS2d6R1vaNeHYNPqaBjssDj1uINbj8YC68/s320/DSC_2637.JPG" border="0" /></a>Sabahın ilk ışıkları.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><strong>Çökertme Koyu</strong><br /><br />Çökertme koyu ile ilgili fotoğrafım yok. İnternette sürüsüyle bulunabilir. Hiç iyi şeyler hatırlamıyorum çünkü. Koyda bağlanıp yemek yediğimiz, ismi korsanlarla ilgili birşey olan restoran en uzak durulması gerekenlerden biri. E peki ne işimiz vardı orada? Çökertmeye gitmeyecektik ki.<br /><br />Akbük'ten güzel anılarla çıkıp yola koyulduk. Rüzgar sıfıra yakın, motor seyriyle 5 knot civarı hızla Bodrum'a doğru gidiyoruz. Niyetimiz Papuç civarı bir mevki. Yol üstünde Ören'de durup, tüp ve ek malzeme alıyoruz. Sonra da hazır geçiyorken bir uğrayıp Çökertme koyunda yüzme molası verelim diyoruz. İskeleye yanaşmadan bir koya demirliyoruz.<br /><br />İyi güzel yüzdükten ve öğle yemeğimizi yedikten sonra, koydan çıkıyoruz. Kaptan'a biraz açılıp, bir yelken deneyelim diyorum. Olur diyor, ama rüzgar yok denecek kadar az. 2 knot'u geçemeyince, 'olmayacak, motorla gidelim' demeye niyetleniyoruz ki, hooop... motorun şarj dinamosu yanıyor.<br /><br />Güzel... Motor yok... Rüzgar yok... Neyse ki halimizi görüp bize yaklaşan Avusturya'lı bir grup bizi yedeğe alıp Çökertme koyuna kadar çekiyor. Koya girişte de bu korsanlarla ilgili ismi olan restoranın cini, hemen tekneyi kapıveriyor, kendi iskelesine bağlıyor.<br /><br />Kaptan hala tekneyi tamir ettirip Bodrum'a dönmekten yanaysa da, biz taksiyi buraya çağıralım daha hayırlı olacak deyip İstanbul'a Çökertme'den dönüyoruz.Namso Neglohttp://www.blogger.com/profile/13014651452048200673noreply@blogger.com0